Hızlı kentleşme, artan nüfus, sanayileşme, ormanların yok edilmesi, kömür gibi fosil yakıtların kullanılması, karbondioksit ve metan gazı gibi sera gazlarının atmosferdeki miktarını arttırdı ve böylece yerkürenin de sıcaklığında değişiklik oldu. Sera gazı arttıkça ortalama sıcaklıkta da artış meydana geldi. Şüphesiz ki; artık insan iklimi değiştiriyor, hem de jeolojik evrelerde hiç gözlenmemiş kadar hızla değiştiriyor. Bu yüksek ısınma yüzünden de yeryüzünde tropikal fırtınalar, kuraklık ve ani seller şeklinde alarm zilleri çalıyor.
Peki önümüzdeki yıllarda iklim değişikliği Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
“Önlem alınmazsa Türkiye gelecekte çöl olacak.”
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye’nin iklim değişikliğini görmezden geldiğini bildirerek, ‘’Kuraklığın etkileri gelecekte daha fazla hissedilecek, suyun önemi artacak’’ uyarısında bulundu. Küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklimin hakim olacağı göz önüne alındığında kişi başına düşen su miktarında azalma yaşanacak. Kadıoğlu, ‘’2050 yılında Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 700-1,910 metreküp arasında, yani su fakiri bir ülke olabiliriz ‘’ diye konuştu.
HadGEM2-ES küresel modelinin RCP4.5 senaryosundan dinamik ölçek küçültme yöntemiyle 1971-2000 referans periyoduna göre elde edilen sıcaklık fark değerleri genel olarak günümüzden yüzyılın sonuna kadar artış eğilimindedir. 2013-2040 yılları arasında özellikle yaz mevsiminde Kuzey-Batı ve Güney Doğu Bölgelerimizde 2-3 °C artış beklenirken, kış mevsiminde bu artış miktarı genel olarak 1-1.5 °C’dir. 2041-2070 periyodunda ise sıcaklıkların bir önceki periyoda göre tüm mevsimlerde ortalama 1 °C artacağı öngörülmektedir. (Şekil 1)
“Ülke olarak atmosfere salınan karbondioksit miktarını azaltmalıyız”
Atmosferde bulunan ve kısaca sera gazları adı verilen karbondioksit, su buharı, ozon, metan, azotoksit ve koloroflorokarbon gazlarının miktarındaki artış, dünyadan atmosfere geri yollanan güneş ışınlarının daha fazla tutularak yeniden atmosfere yayılmasına yol açıyor. Yani bu sera gazları vasıtasıyla sıcaklık atmosferde tutuluyor. Bu da ortalama sıcaklığın artması anlamına geliyor.
Küresel iklim değişikliğinin sera gazlarından dolayı yaşanan ısınma sonucu gerçekleştiğini belirten Kadıoğlu, sera gazlarının aslında iyi bir şey olduğunu fakat dengede kalması gerektiğini söylüyor; ‘’ Hiç sera gazı olmasa dünya çok soğuk bir yer olurdu. Dünyadan uzaya giden sıcaklık, sera gazlarına takılıp geri dönüyor. Fazla sıcaklık artışı dünyanın her yerinde küresel ısınmaya neden oluyor. Isınmayla birlikte dünyanın tüm ekolojik sistemi de değişiyor.’’ Isınmanın Sanayi Devrimi ile beraber geliştiğini belirten Kadıoğlu, dünyadaki şehirleşme hareketlerinin bunda etkili olduğunu belirtti. Nüfusun aşırı artışı ve değişen yaşam standartları sonucu sanayi üretimine ihtiyaç artarken, bunun sonucunda meteorolojik afetlerin sayısı ve şiddeti giderek artıyor.
İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şen ise: “Türkiye’de mevsimler yarı kurak ve tropik iklim özelliklerine doğru gidiyor. Son yıllarda sonbahar ve ilkbaharın yarısı kışa yarısı da yaza döndü. Şu an küresel ısınmaya bağlı 2 derecelik bir sıcaklık artışı var, yani dünyanın sıcaklık ortalaması 15 derece iken 17 derece oldu. Bu artışı 2040-2050′de bekliyorduk ancak günümüzde yaşadık” dedi. Şen, basit tedbirlerle doğayı korumanın mümkün olduğunu, trafik yoğunluğunu azaltmak için toplu taşıma araçlarının tercih edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Her türlü israftan kaçınmalıyız. Kömür tercihlerimizde de kaliteye yönelerek güneş, rüzgar, jeotermal, hidroelektrik enerjileri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanmalıyız. Özellikle yenilenebilir enerjide payımızı artırmamız gerekiyor, Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Herkes duyarlı davranmalı, ülke olarak atmosfere salınan karbondioksit miktarını azaltmalıyız” değerlendirmesinde bulundu.
2041-2070 yılları arasında Güney ve Güney Doğu bölgelerimizde günlük 0.5-1.25 mm yağış azalışları öne çıkmaktadır. Bununla beraber tüm mevsimlerde Ülkemizin kuzeyinde günlük 0.25-1mm yağış artışları beklenmektedir. Yüzyılın sonunda bir önceki döneme paralel olarak Güney bölgelerimizde yağışlarda günlük 1-1.25 mm civarında azalma göze çarpmaktadır.Ülkemizin Kuzeyinde, bu dönemde 0.25-1 mm civarında özelliklede Doğu Karadeniz bölgesinde 0.25-1 mm civarında yağış artışları, İç ve doğu bölgelerimizde ise 0.25-1 mm civarında yağış azalışları beklenmektedir. Genel olarak kış ve sonbahar mevsiminde Doğu Akdeniz’de günlük 1.25 mm’ye varan yağış azalışları, kış ve ilkbahar mevsiminde ise Doğu Karadeniz’de günlük 1.25 mm’ye civarında yağış artışları ön görülmektedir (Şekil-2)
Trakya Üniversitesi Sürdürülebilir Yaşam ve Genç TEMA Topluluğu’nca, Eğitim Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen ”İklim Değişikliğinin Neresindeyiz” başlıklı konferansta konuşan TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş de atmosferdeki karbondioksit miktarının sanayi devriminden sonra hızla artmaya başladığını anlattı.
Sera gazı salınımı ve yüzey sıcaklığı artışının devam edeceğini belirten Türkeş, sera gazı salım senaryolarına dayalı model projeksiyonlara göre, önümüzdeki yüzyılda yüzey ortalama sıcaklıklarının 2 ila 4,5 derece arasında artabileceğini kaydetti.
Akdeniz havzasında ve Türkiye’de, kış ve yaz yağışlarında önemli azalma olmasının beklendiğini ifade eden Türkeş, ”Yer altı sularında ve akarsu akımlarında da bir azalma olması bekleniyor. Bu, bizim açımızdan kötü. Dünyanın özellikle tropikal, subtropikal iklim bölgelerinde ve Akdeniz bölgesinde ısınma ve kuraklaşmanın gelecekte de süreceğini söyleyebiliriz’‘ diye konuştu.
İklim değişikliğinin Türkiye’de halen dikkate alınmadığını belirten Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu, “Türkiye iklim değişikliğini hâlâ görmezden geliyor. Geçmişte gözlenen meteorolojik verileri, sanki gelecekte de aynı şekilde gerçekleşecek gibi kullanmaya devam ediyor. Örneğin, yağmur suyu tahliyesi için yapılan mazgal boyutlarını geçmişteki yağış şiddetine göre inşa ediyoruz. Küresel iklim değişikliği nedeniyle şiddetlenen yağışları taşıyamayan eski ve yeni alt yapı, yağmur suyunu tahliye edemediği için şehirlerimizdeki seller artıyor.
İklim değişikliğinin etkileri göz önünde bulundurulduğunda Kadıoğlu, kuraklık planları, suyun yönetimi ve suyun yeniden kullanımıyla ilgili sistemlerin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi gerektiğini söylüyor. Ayrıca Kadıoğlu,‘’ Su kaynaklarımız meteorolojik şartlar göz önüne alarak yönetilmeli, şehirler planlanırken su kaynakları dikkate alınmalı, azalan su varlığımız havzalar arasında projelerle taşınmamalı, doğal bütünlük bozulmamalı, su yerinde değerlendirilmeli. Sanayinin suya olan gereksinimini en aza indirecek teknolojiler desteklenmeli’’ dedi.
Dünyada, şehrini planlarken meteorolojik şartları göz önünde bulunduran ve suyu değerlendiren bir şehir olarak Kopenhag verilebilecek güzel bir örnek teşkil ediyor.
Kopenhag’ın Yeni Parkları “Su Tutacak”
Danimarka kenti Kopenhag’ın yeni parkı Enghaveparken, yılın yağmursuz dönemlerinde spor etkinliklerine ev sahipliği yaparken, yoğun yağışlı dönemlerde suyla dolarak yapay göller oluşturacak bölümlere sahip. Bu “ters şemsiye” biçimli zemin tasarımının uygulanmasının sebebi, yağmur suyunu bitkileri sulamak ve yeraltı kaynağına depolamak iiçin kullanılmak istenmesi. Bu pilot uygulamayla küresel ısınmanın bir sonucu olan aşırı yağışlara karşı dünyanın ilk iklim-dirençli kentsel alanının yaratılması hedefleniyor.
İklim değişikliğinin Türkiye’de neden olabileceği çevresel ve sosyo-ekonomik etkiler düşünüldüğünde gelecekte Türkiye’yi pek de iyi bir tablo beklemiyor. Türkiye’nin karşılacağı olası sorunlar ise şunlardır:
Sıcaklıklar artacak
Küresel iklim modellerine göre, 2030’da Türkiye’nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek.
Isıtma mevsimi kısalacak
Özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin biçimde yükselecek; bu da, havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketimini artıracak.
GAP yöresinde alarm
Türkiye genelinde yağışlar azalacak. GAP alanı başta olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek. Nehirlerle daha az beslenen baraj göllerinin su seviyesi önemli ölçüde azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacak. Van Gölü’ne de su akışı duracak. Tropikal iklime benzer olan iklimde düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, heyelan ve erozyonu artıracak
Turizme büyük darbe
Diğer Akdeniz ülkeleri gibi Türkiye için de en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacak. Turistik plajlar ve yat limanları yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecek. Zengin kuzey ülkeleri daha sıcak hava şartlarına sahip olunca, Türkiye gibi sıcak ülkelere daha az seyahat edebilecek. Ayrıca artan hava sıcaklıkları nem ile birleşince daha yüksek bunaltıcılığa neden olabileceği gibi, sağlık sorunları olan yaşlı turistlerin sayısında azalmalar olabilecek.
Uludağ eriyecek
Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilecek. Daha az kar yağışı ve çabuk erimeden dolayı, Uludağ gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılabilecek ya da bu merkezler hiç kullanılamayacak. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecek.
Kuş cenneti yok olacak
Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030’a kadar 12-18; 2050 yılına kadar 14-38; 2100’e kadar da 35-65 santimlik yükselmeler bekleniyor. Deniz seviyesinin yükselmesinin yaratacağı en önemli problemlerden biri de tuzlu deniz suyunun tatlı su kaynaklarını tehdit etmesi. Tuzlu deniz suyu, nehirler ve yeraltı suları gibi, tatlı su kaynaklarını yok edebilecek. Ayrıca kıyı şeridinde ve deltalardaki tarım alanları kullanılamaz hale gelebilecek. Türkiye’de en riskli yerler Seyhan, Ceyhan, Göksu, Patara, Eşen Çayı, Fethiye, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Bakırçay ve Gediz gibi Akdeniz deltaları olacak. Kuş cenneti ve benzeri milli parklar tahrip olabilecek. Kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişebilecek. Türkiye’de maalesef büyük bir nüfus kıyılara kayıyor. İleriki yıllarda 50 milyon kadar insanın kıyılarımızdaki su seviyesinden kötü bir şekilde etkileneceği bekleniyor.
50 milyon tehdit altında
Kıyılarda su seviyesi yükseldiği zaman bütün yollar ve tesisler aynı Van Gölü’nün etrafında olduğu gibi bundan kötü bir şekilde etkilenecek. Uzmanlar, denizin kıyısında yapılan Karadeniz Otoyolu’na da bu anlamda dikkat çekiyorlar.
Fındık ve çay Karadeniz’i terk edecek
Küresel ısınma, birçok tarım ürününün, bitkinin ve deniz canlısının neslinin tükenmesine yol açacak. NASA’nın (Amerikan Ulusal Hava ve Uzay Ajansı) yaptığı bir araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye’nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak. Çölleşmeyle mücadele eylem planı verilerine göre düzenlenen Dünya Çölleşme Haritası’nda Anadolu, çölleşme tehlikesi derecesi ‘yüksek’ ve ‘çok yüksek’ sınıfına sokulmakta.
Hamsi tehlikede
Atmosferde olduğu gibi denizlerimizde de sıcaklık yükseliyor. Denizlerimizde daha sıcak sulardan gelen ve damak tadımıza uymayan balıklar görülmeye başlandı. Serin olan Marmara ve Karadeniz gibi kuzey denizlerimizde sardalye, kupes ve salpa gibi nispeten sıcağı seven balıklara rastlanmakta. Sıcaklık artışıyla başta hamsi olmak üzere mevcut balıklarımız üreme sorunu yaşayacaklarından, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek. İç sularımızda meydana gelecek zayıflama, akarsu ve göllerimizdeki canlı yaşamını da etkileyecek. Bakteri ve hastalıklardaki çoğalma, hem denizlerimizdeki, hem de iç sularımızdaki balık yetiştiriciliğini tehlikeye sokacak.
Bitki türleri azalacak
Türkiye 13 bin bitki türüne ev sahipliği yapması nedeniyle zengin bir biyo- çeşitliliğe sahip. Bunun özellikle tarım ve tıp alanında önemi çok büyük. Küresel ısınmanın etkisiyle Türkiye, zengin biyoçeşitliliğini kaybedecek.
En hızlı çölleşen yerler
Tarım toprakları üzerinde hızlı kentleşme ve sanayileşme yaşanan Bursa, Sakarya ovaları, Çukurova, İzmir, Manisa, Kocaeli ve İstanbul, Türkiye’nin en hızlı çölleşen yöreleri. Küresel ısınmanın etkisine girildiğinde, bu ovaları ve tarım arazilerini çok arayacağız.
Su ihtiyacı artıyor
Küresel ısınma nedeniyle şu anki üretimi yapabilmek için yapılan hesaplamalara göre yüzde 40 daha fazla sulama yapılması gerekmekte. Ancak su kaynaklarımızın zayıflamaya başlaması, nüfusun artması ve sıcaklıktaki artışla daha fazla içme ve kullanma suyuna ihtiyaç olması bunun mümkün kılmayacak.
Pamuk kuzeye göçecek
Tarım ürünlerinde önemli değişimler yaşanacak. Şu anda Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaygın olarak yetiştirilen pamuk, meydana gelecek sıcaklık artışıyla muhtemelen Karadeniz ve Marmara bölgelerimize doğru hareket edecek. Ancak yağışların kısa periyotta ve birden meydana geleceği düşünülürse, sık sık sel yaşanacağı da kaçınılmaz bir doğa olayı olacak. Yağıştaki bu olumsuzluklar özellikle pamuk üretimini kötü etkileyecek.
Şekerpancarı üretimimiz düşecek
Şekerpancarı şeker üretimimiz açısından stratejik öneme sahip bir ürün. Türkiye’nin hemen her bölgesinde sulu arazilerde yetiştirilmekte. Sıcaklık, sulama, tuzlanma ve en önemlisi de su kaynaklarımızın zayıflayacağı ihtimali göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin gelecekte şekerpancarı üretiminin de yetersizleşeceğinden söz edilebilir.
Hastalıklar ve zararlı organizmalar artacak
İklimde görülecek sıcaklık artışı ile hastalık ve zararlılarda artış görülecek ve tarımsal üretimde daha fazla zirai mücadele ilacı kullanmak gerekecek. Bu da toprak ve su kaynakları üzerinde kirlenmelere yol açacak.
Yalıları su basabilir
İTÜ Uçak ve Uzay Fakültesi Meteroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Şen, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle kıyılarda bulunan bazı ünlü yalıların da bundan etkileneceğini belirterek, ‘Su seviyesinin yükselmesiyle birlikte özellikle Boğaz kesiminde yer alan su seviyesine yakın bazı tarihi yalıların en az birinci katları sular altında kalacak’ dedi. Şen, Anadolu’nun kurak ve sıcak bir iklime girmesiyle tarımda büyük değişimler yaşanacağını, özellikle Karadeniz’de bağcılığın giderek önem kazanacağını söyledi.
İklim göçleri olacak
Küresel ısınma, göç sorununu da beraberinde getirecek. İster kıyılarda, ister kıyılardan uzakta olsun yakın bir gelecekte milyonlarca insanın, evlerini veya ülkelerini terk edip göçmekten başka bir çaresi kalmayacak. Bu değişim, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de şu an sürüp giden kıtlık, göç ve mülteci sorunlarını artıracak. Türklerin, Orta Asya’dan göç etmelerinin başlıca nedenleri arasında iklim değişikliğine bağlı olarak bölgede ortaya çıkan kuraklık, salgın hastalıklar ve kıtlığın da bulunduğu görülür. Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli tarafından 2030 yılı için yapılan senaryolara göre, çevresel tahribat nedeniyle milyonlarca insan büyük olasılıkla göç etmeye zorlanacak. Bazı ada ülkeleri toplum ve kültür olarak tümüyle yok olabilecek. Bazı yerlerde yağış şiddetindeki artış göçü tetikleyecek; iklim değişimi köyden kente göçü hızlandıracak. Aynı zamanda iklim değişimi kentlerdeki altyapının çökmesine ve dolayısıyla kentten köye göçe de neden olacak.
İklim savaşları çıkabilir
İklim değişimi, ulusal güvenlikle ilgili sorunları da doğuracak. Senaryolara göre, iklim değişiminden dolayı göçler tetiklenecek ve bunun sonucunda etnik sorunlar ortaya çıkacak veya mevcutlar daha da şiddetlenecek. Su kullanımı üzerinde şiddetli anlaşmazlıklar çıkabilecek. Çevresel ve eğlence amaçlı su ve doğal kaynak kullanımı kısıtlanacak. Bazı ülkelerin ulusal ekonomisi tamamen değişebilecek.
Susuz kalacağız.
2050’de Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 1240 metreküp olacak. Artan nüfusumuzla bir de küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında, 2050’de Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 700 ile 1910 metreküp arasında olacak. Bu da şu an Kıbrıs adasındaki kişi başına düşen su miktarı kadar. Diğer bir deyişle, değişen iklimi ve artan nüfusuyla Türkiye iyice su yoksulu bir ülke olacak
Peki ne önlemler alabiliriz?
Doç. Dr. Murat Türkeş, iklim değişikliğine uyum ve karşı önlemler kapsamında Türkiye için, özetle şu önerilerde bulunuyor:
• Artan sera etkisine ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinliklerine bağlanan iklim değişikliğinin, Türkiye’de su kaynakları, kuraklık ve çölleşme üzerindeki olası etkileri sürekli izlenmeli.
• Gelecekteki daha sıcak ve kurak koşullar dikkate alınarak, buna uygun tarımsal bitki çeşitleri belirlenmeli.
• Sürdürülebilir tarım ve ormancılık ilkeleri uygulanmalı; tarım ve orman arazilerinin amaç dışı kullanımı önlenmeli.
• Türkiye tarım bölgeleri, toprak, su ve iklim koşulları dikkate alınarak belirlenmeli ve bölgelere uygun çeşit seçimi yapılmalı ve bunlar geliştirilmeli.
• İklim değişikliği ve kuraklık ile öteki hava ve iklim afetlerini de dikkate alan yasal bir tarım sigortası sistemi bir an önce hazırlanmalı ve tarımsal üretim gelişmiş ülkelerde olduğu gibi devlet tarafından desteklenmeli.
• Ormanların birer karbon yutağı olduğu da dikkate alınarak, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü ve çayır/mera ıslahı için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalı.
Doç. Murat Türkeş, dünya ülkeleriyle birlikte Türkiye’nin gelecek 20 yılda sera gazı salınımlarını azaltmak amacıyla yeni bilimsel ve teknolojik olanaklardan yararlanması gerektiğini de söylüyor.
Ayrıca Türkeş; ekosistemlerin varlığını koruyabilmek için herkese görev düştüğünü vurgulayarak, kaynak ve enerji tasarrufunun önemine işaret etti. Kağıt, su ve elektrik tasarrufu yapılmasını, enerji tasarruflu ampullerin tercih edilmesini, bozuk çeşmelerin onarılmasını isteyen Türkeş, ”Buzdolabının karşısına geçip ‘Ne yiyeceğim?’ diye düşünmektense önce düşünüp, sonra buzdolabının kapağını açmalıyız. Duş yaparken bir ton su kullanmak yerine birkaç kova su kullanarak yıkanmalıyız. Böyle bir yaşam tarzını benimseyerek, iklim sisteminin korunmasına katkıda bulunabiliriz” dedi.
Kaynak: Citiscope, BirGün, Antoloji.Com, Cumhuriyet, Hürriyet, Academia.Edu