İnsanlar başkalarının olduğu sokaklarda mı, yoksa yalnız kalabildikleri sokaklar da mı vakit geçirmek ister? Bilim insanları bu sorunun cevabını bulabilmek için bir çalışma yaptılar. Kentsel planlama doktrinleri yayaların varlığını, canlı sokaklar için en belirleyici faktörlerden biri olarak savunuyor. Yıllar boyunca New York sokaklarını gözlemleyen ünlü sosyolog William H. Whyte da buna dikkat çekmiş, “insanları en çok çeken şey, diğer insanlardır” demişti. Onun gözlemlerine göre insanlar bireysel ya da gruplar halinde diğer insanların yanında toplanıyordu.
Jan Gehl de çalışmalarında kentleri yürünebilirlikleri üzerinden ele alırken, kentlerin başarısını insan temelli olmalarına bağlıyordu. Ona göre kent içindeki boş alanlar korku ve rahatsızlık hissi uyandırırken insanlara oraya ait olmadıklarını düşündürüyor. Günümüz kent planlamacıları da sokakları nasıl “yapışkan” hale getirebileceklerinin yolunu arıyor.
“Yapışkan sokaklar” insanların gelip geçmekten ziyade orada vakit geçirmek istediği yerleri temsil ediyor. Sokağın tasarımı, binaların dış cepheleri, çeşitli sosyal imkanlar ve oturma alanları, sokakları daha “yapışkan” yapabilecek yollardan bazıları. İnsanların ayrıca açık alanlara ve yeşilliğe de ihtiyaç duyulduğu biliniyor. Dahası, sokaklar güven, yer aidiyeti ve topluluk hissi uyandırıyorsa, sakinleri sokağa daha çok sahip çıkıyor. Yine de sokak deneyimimiz demografik altyapının toplumsal yapıyla olan etkileşimi ve buradan doğan farklı ihtiyaçlara göre değişiyor. Örneğin sürekli başkalarıyla etkileşim halinde olmak bazı kent sakinleri için katlanılamaz bulunabiliyor.
Bilim insanları, tüm bunları anlamak için Kanada’daki bir sokağa günün belli vakitlerinde sahte denekler yerleştirerek sokaktaki hareketliliği manipüle etti. Sokakta hiçbir deneğin olmadığı durumlardaki hareketlilik ile kıyaslamak için 15 gün boyunca farklı saatlerde ölçüm yaptılar. Sonuçlara göre sokaktaki insan miktarı arttıkça sokakta oturup vakit geçiren kadın sayısı %40 azaldı. Sokakta daha fazla insan bulunduğu durumlarda erkekler sokakta daha çok vakit geçirdi. Bu örneklem ve bu gözlem yerinde, yapışkan sokaklar hipotezi erkekler için uygunken kadınlar için aynı sonucu vermedi. Üstelik, çalışmanın gelişmiş bir ülkenin zengin kentlerinden biri olan Vancouver’ın güvenli ve sakin bir sokağında yapıldığını hatırlayalım. Nihayet cinsiyetçi alanlar sadece güvensiz, loş ışıklandırılmış alanlardan ibaret olmayabilir. Güvenli yerlerde, gündüz vaktinde de kadınların kent kullanım hakları başka insanların varlığından dolayı sekteye uğrayabilir.
Kaynak: Zapata, O., & Honey-Rosés, J. (2022). The Behavioral Response to Increased Pedestrian and Staying Activity in Public Space: A Field Experiment. Environment and Behavior, 54(1), 36-57.