Kadıköy Belediyesi Akademi olarak, Şişli Belediyesi Göç Birimi ile Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin genel durumu ve yerel yönetimlerin bu konu üzerine neler yaptığı üzerine bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajda Şişli Belediyesi Göç Birimi’nden Burak KARTAL, birimin kuruluş süreci ve yaptığı çalışmalara dair deneyimlerini bizlere aktardı.
Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben, Göç Birimi’nde sosyolog olarak çalışıyorum. Gülden ŞAHİN ve Gökçe ERGİN psikolog olarak, Ayşegül KILIÇ da sosyolog olarak çalışıyor. Birimimiz 2015 yılının Eylül ayında Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü altında kuruldu. Ekibimiz 1 yıllık yeni bir ekip.
Göç Birimi nasıl kuruldu?
CHP’nin parti olarak “Göç Bakanlığı” kuralım önerisi gerçekleştirmek istediği bir adımdı. Birimimiz de Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle kentlerde artan mülteci sayısı ve yerel yönetimlere olan etkisinden dolayı mevcuttaki politikasız hale karşı politika üretmek ve sorunları tespit etmek için kuruldu.
Göç Birimi’nin kurulmasındaki etken CHP’nin merkezi yönetimi miydi yoksa Şişli Belediyesi’nin yerelde gördüğü ihtiyaç üzerine mi kuruldu?
Bu birimin kurulmasında CHP’nin ve Şişli Belediyesi’nin karşılıklı inisiyatifleri oldu. Birim, tepeden inme direktiflerle değil, gözle görülen bir politikasızlığın politikaya çevrilmesi, yani yerelde karşılaştığımız sorunlar üzerine kuruldu. Yerelde bu sorunu yaşayan ve zorunlu olarak yerinden edilen insanlarla yüz yüze karşılaştığınız zaman bu politikasızlık halini daha iyi hissediyorsunuz. Birimimizin bu alanda yaşanan sorunlara çözüm üretme aciliyeti üzerine kurulduğunu söyleyebilirim.
Şişli Belediyesi göç ve mülteciler üzerine ne gibi politikalar yürütüyor?
Göç Birimi olarak çok yeni bir birimiz. Bu birim içerisinde şu ana kadar karşılaştığımız durumları rapor etmeye ve neyle karışılacağımızı tespit etmeye çalışıyoruz. Göç Birimi olarak aslında sahada karşılaştığımız durumlar üzerinden strateji geliştirmeye çalışıyoruz. Aslında sosyal hizmeti veya yardımları sadece “Al ben sana 1 koli yardım verdim, hadi sen git evine” diye bir mantıkla yürütmüyoruz. Mülteci ve sığınmacılara bu şekilde yaklaşmıyoruz. Sonuçta bu durum bir bağımlılık ilişkisi yaratıyor. Sosyal yardım ve sosyal desteğin bu olmadığını düşünüyoruz. Sosyal yardım daha ziyadesiyle bireyleri desteklemek ve güçlendirmek üzerine kurulu bir model. Göç Birimi olarak, ilerleyen dönemlerde, hem bireylerin bağımsız olarak kültürel faaliyetlerini sürdürmelerini sağlayacak hem de yaşamlarını idame ettirebilmelerini destekleyecek bir merkez açmayı hedefliyoruz. Göçün en büyük mağduru kadınlar ve çocuklar olduğundan bu merkezde önceliğimiz göçmen kadın ve çocuklar olacak.
Çalışmalarınız yalnızca kadınlar ve çocuklar üzerine mi olacak yoksa daha kapsayıcı mı olacak?
Çalışmalarımız herkesi kapsayıcı olacak, ama önceliğimiz göçmen kadınlar ve çocuklar olacak. Yani göçmen kadınlar ve çocukların, erkeklere göre daha istismara açık olan bir durumda olduğunu düşündüğümüzden önceliğimiz kadınlar ve çocuklar olacak. Bu durumun hem kültürel hem ekonomik nedenleri var. Bu yüzden göçmen kadın ve çocukların öncelikli olarak desteklenmesi her halükarda bizim politikalarımızı oluşturuyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri şu: Erkekler kamusal alanla ilişki kurabilen kişi olarak var olabilirken, kadınlar bu konuda ekonomik olarak dışlanmakta veya tehditlere açık halde yaşamaktalar. Kamusal alanı erkekler “erkeklik” bağları ve oluşturdukları “ataerkil” pratikleri ile düzenlerken, kadınlar ve çocuklar bu pratikler karşısında dezavantajlı konuma itilen kişiler olarak kamusal alanı deneyimlemekteler. Bunun sonucunda kadınlar eğitim, ekonomi gibi konularda birçok şeye ulaşamıyor. Üstelik bir ülkede yabancı olarak yaşamak, bu ulaşma halini daha da zorlaştırıyor. Erkekler zaten kamusal alanı kullanabiliyor, kültürel bağları kurabiliyor ve dışarıda olabiliyorlar. Bunu dinle yapabiliyorlar, bunu iş üzerinden, ekonomik ilişkiler üzerinden yapabiliyorlar; ama kadın ve çocukların bu durumda alanları çok daha kısıtlı oluyor. Bu durumu en somut anlamda gösteren şey, Göç Birimi’ne ihtiyaç talebiyle gelenlerin %70’ini kadın ve çocukların oluşturuyor olması.
Kuştepe’de göçmen çocuklar ile yaptığınız bir çalışma vardı. Neden bu çalışmayı Kuştepe’de yaptınız? Yapılan çalışmadan biraz bahseder misiniz?
Kuştepe’nin sosyo-ekonomik durumundan kaynaklı olarak çocukların çalıştırılması veya suça sürüklenmesi söz konusu. Bu çalışmayı da daha çok yerelden göçmüş olan çocuklarla yaptık. Bu bir yaz okulu çalışmasıydı. Spor, sanat, tiyatro gibi alanlarda birçok atölye düzenledik. Yaz okulu çalışmasını raporlayıp Milli Eğitim Bakanlığı’na sunduk ve yapılan çalışma Milli Eğitim Bakanlığı tarafından beğenildi. Bu çalışmanın amacı, çocukları eğitime ve okullara kazandırmak, çocukların okullarına devamlılıklarını artırmak ve okula devam etmeyen çocukları tespit edip okula gitmelerini teşvik etmekti.
Neden göç ve mülteci konusu üzerine odaklanmayı seçtiniz?
İnsanlar savaş halinden dolayı, yaşam alanlarından ediliyor ve belki de her şeyini kaybedip zorunlu olarak daha güvenli ülkelere sığınıyor. Ülkemizde mültecilere yönelik artan nefret söylemlerinden, bu kişilerin belli bir takım hizmetlere erişimlerinin kısıtlanmasından ve daha da önemlisi yan yana yaşadığımız insanların temel sorunlarına cevap verilememesinden dolayı bu alanda çalışmayı seçtim. Neticede zorla yerinden edildiğiniz bir durumda bir başka ülkeye geliyorsunuz ve farklı bir hayatın normlarına alışmaya çalışıyorsunuz. Benim gördüğüm problemler buydu ve benim burada bulunma isteğim de bu gibi durumlarla ilintiliydi.
Şişli Belediyesi mültecilere nasıl yaklaşıyor ve bununla ilgili nasıl bir politika izliyor?
Şişli Belediyesi, öncelikli olarak bir politika üretmesi için Göç Birimi’ni kurdu. Yerelde karşılaştığımız bu durumu genel bir politikaya döndürebilmek için yerel yönetimlerin bu konuda çalışıyor olması çok önemli. Her yerelin dinamiği farklı olabilir. Bunu, tabi ki standart deyip genelleyemeyiz. Çünkü mesela, Şişli bölgesindeki mültecilerin çoğunluğu Okmeydanı’nda yaşıyor. Okmeydanı’nda yaşayanların çoğunluğu da Halep’ten gelen ve tekstil işiyle uğraşan insanlar. Sultanbeyli’de belki bambaşka bir grup var. Bilmiyoruz, ama bizi diğer yerellerle kesiştiren şey kesinlikle Suriyelilerin hukuki statüsünün ne olacağına dair konular. Suriyeliler için yeni bir politika geliştirmeye çalışırken bir anda çok farklı sorunlar meydana geliyor. Mesela, Şişli yerelinde mülteci çocukların okula devam edip etmeyeceklerini, burada nasıl karşılanacaklarını ve bunun oryantasyonunun nasıl sağlanacağını bilemiyoruz. Kanunen geçici koruma kanunu ve eğitim hakkı var, fakat bu çocukların daha önce edindikleri eğitim, ailelerinin talepleri farklılaşabiliyor. Belediyenin buradaki amacı ise, burada ne olup bittiğini anlamak, ne yapılacağına karar vermek, bunu sosyal yardım ve sosyal destekle mi değerlendireceği gibi soruların cevaplarını bulup politikasını bu şekilde oluşturmaya çalışmak. Yani belediyenin bu noktada kritik bir rolü var. Belediye sadece altyapı ve üstyapıyı kullanmakla ilgili bir organ değil. Şişli yerelinde zorla yerinden edilmiş bir insan topluluğu var ve bu insanları görmezden gelemeyiz. Birlikte yaşıyoruz ve bu yaşamı nasıl ortaklaştıracağımıza dair bir politika izliyoruz.
Belediyenin ne gibi uygulamaları var mültecilere yönelik?
Göç Birimi olarak sosyal yardım uygulamaları yapıyoruz. Kıyafet, eşya veya bazı özel günlerde erzak kolisi veriyoruz. Bunun yanında sağlık hizmetleri, psikolojik tedavi ve hukuki destek veriyoruz. Çocukların eğitim hayatlarına devam etmesi için teşviklerimiz var. Oryantasyon bağlamında mülteci çocukların eğitime devamlılığı ve okullara başlamasına yönelik çalışmalar yapıyoruz.
Kamu ve yerel yönetimler 5 yıl geçmesine rağmen yeterli ve gerçekçi veriye sahip değiller. Siz veri konusunda herhangi bir kamu veya sivil toplum kuruluşuyla ortak bir çalışma yaptınız mı?
Şişli’de yaşayan mültecilerin verilerini öncelikle İl Afet Koordinasyon Merkezi’ne gidip oradaki kayıtlardan elde ettik. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’yla sürecin nasıl işlediğini ve devlet desteklerini öğrenmeye çalıştık. Herhangi bir maddi destekleri var mı, ne gibi destek sağlayabiliriz gibisinden konular üzerine konuştuk. Emniyet Müdürlüğü’yle bağlantıya geçtik, fakat Emniyet Müdürlüğü verilerin tek tek verilemeyeceğini belirtti. Farklı yerlerden alıyoruz aslında veriyi, ama bu veriler bazen sağlıklı olmayabiliyor. Çünkü kimlikler sürekli değişiyor, numaralar değişiyor, adresler değişiyor.
Kurumlar arası entegrasyon sağlayabildiniz mi?
Kurumlar arası entegrasyon ve iletişim pek sağlanamıyor. Mesela biz bir dernekle ortak çalışma halinde Suriyeli vatandaşların yoğun olduğu bir mahallede sağlık taraması yaptık. Birinci basamak olarak sağlık hizmetlerinde hangi sorunlarla karşılaştıkları üzerine bir çalışma yürüttük. Birim ve dernek olarak ortak yürüttüğümüz çalışmada belli bir sayıda kişiye ulaşabildik. Mesela Sağlık Bakanlığı’yla da ortak çalışabilseydik, ilçede çok daha fazla kişiye ulaşabilirdik.
Bölgesel bir saha çalışması yaptınız mı? Şişli genelinde ne gibi durumlarla karşılaştınız?
Suriyeliler genelinde bir saha çalışması yapmadık. Protokol aşamasına geldiğimiz üniversiteler var. Birkaç üniversite ile çalıştık, fakat farklı fakültelerle de araştırma yapmak istiyoruz.
Şişli’de yaşayan mülteciler neden Şişli’yi tercih ediyor? Burada yaşamalarını cazip kılan faktör nedir?
Şişli’de çok fazla sayıda tekstil atölyesi var. Kapalı bir ağ şeklinde örgütleniyorlar. İş ağı üzerinden Şişli’yi tercih ediyorlar. Klasik bir örnek olacak, ama bütün midyecilerin Mardinli olması gibi, Halep’ten gelen mültecilerin Şişli’de tekstille uğraşması bir tesadüf değil. Akraba bağları üzerinden güvenli bir ağ oluşturuyorlar. Örneğin, bir ailede 10 tane çocuk var ve bu 10 çocuk arasında hem kendi çocukları hem de akrabalarının çocukları var. Ailelerin birlikte yaşamasının sebebi o güvenli ağı oluşturması. Bu bölgedeki Suriyeli mülteciler Gülbahar Mahallesi, İzzetpaşa Mahallesi, Kuştepe Mahallesi, Paşa Mahallesi, Mahmut Şevket Paşa Mahallesi ve Duatepe Mahallesi’nde yoğun olarak yaşamaktalar.
Devlet mülteci politikaları sebebiyle Suriyelileri geçici koruma altındaki statüsüyle kabul ediyor. Bu durumdan kaynaklanan sorunlar, yani yetki konusu yerel yönetimleri nasıl etkiledi?
Aslında sistem şu noktada tıkanıyor. Mülteciler ve sığınmacılar arasındaki bu statü farklı bir siyasi hak tanındığı zaman farklı milletlere mensup mülteci ve sığınmacılar arasında problemler yaratıyor. Şu an Suriyeliler geçici koruma kanunu kapsamındalar. Suriyelilerin geçici koruma altındaki statüsü şekillenmeye başlamasının akabinde farklı milletlerden gelen mülteci ve sığınmacılar ise madun (subaltern) oluyorlar. Farklı milletlere ayrı ayrı sağladığın haklar sınıfsal olarak ayrıştırıyor. Bazı milletler bazı haklara ulaşabilirken bazıları ulaşamıyor. Örneğin Suriyelilerin çalışma hakkına sahip olması ama diğer milletlerden kişilerin bu hakka sahip olmaması farklı bir sınıfsallık yaratıyor. Eğer temel insan haklarına uzak bir noktada durursak, örneğin mültecileri geldikleri şehirlere göre de ayrıştırırsak bu durum gerçekten farklı çatışmalara yol açıyor. En azından adı her ne olursa olsun, mülteci olsun sığınmacı olsun, statü ve hak konusunda eşit bir konuma getirmek gerekiyor. Bu statüdeki mülteci ve sığınmacılar konusunda yapacağımız hizmetler kısıtlanıyor. Belediyelerin kendi bürokrasi ağında vatandaşlara verebileceği hizmetler konusunda bazı prosedürleri var. Biz de yapacağımız hizmetleri hemşerilik hukuku kapsamında yapıyoruz.
Mültecilerin kamu hizmetlerinden yararlanması konusunda Şişli Belediyesi Göç Birimi hangi yasal kaynaklara dayanıyor? Bunun üzerine nasıl bir çözüm önerisi getirdiniz?
Hemşerilik hukuku üzerinden hizmet verebiliyoruz. Geçici koruma kanunu bazı imkanlar verebilir fakat ağır bürokratik engellere takılacaktır. Konunun toplumla da çok ilinti olduğunu görmek gerekiyor. Farklı kesimlerde şöyle söylemler ortaya çıkıyor mesela: “Her yerde Suriyeli var, istemiyorum Suriyelileri, gitsin ülkesinde savaşsın, neden kaçıp gelmiş?” Bu tarz nefret söylemlerinin olduğu ortamda, hadi deyip bir şeyler yapmak çok kolay olmuyor.