UNICEF Switzerland and Liechtenstein tarafından ilk olarak Nisan 2020’de kendi dilinde yayınlanan “çocuk dostu yaşam alanlarının planlanması ve tasarlanması kılavuzu”, geçtiğimiz günlerde web sitesi ile birlikte herkes için kullanılabilir olması amacıyla İngilizce olarak yayınlandı. Kılavuz çocuk dostu yaşam alanlarının temel ilke ve kriterlerini ortaya koyarken, çocukların ve gençlerin yaşam alanlarını etkileyen tüm aktörlere yönelik yol gösterici politikaları da tanımlıyor. Üç ana bölümden oluşan çalışmada ilk bölümde çocuk dostu yaşam alanlarının temel prensipleri ve bu çerçevede mekânsal tipolojiler ve kalite kriterleri tartışılıyor. İkinci bölümde ise mekânsal planlama, mimari, siyaset, eğitim, çocuk koruma, sivil toplum gibi alt başlıklar dahilinde çocuk dostu yaşam alanlarının sağlanması gereken çevresel, mekânsal, yönetimsel ve sosyal olanaklar detaylandırılıyor.
Kılavuzun üçüncü bölümü, çocuk dostu yaşam alanları ile ilgili farklı yönleri, dinamikleri kapsayan çeşitli aktörlerin ve yerel yönetimlerin deneyimlerinden oluşuyor. Almanya’nın Baden şehrinde çocukları ve gençleri teşvik etmek için politik yönergeler geliştirilmesi veya İsviçre’nin Allschwil şehrinde güvenli bir okul yolu tasarlanması gibi iyi uygulama örnekleri mevcut. Referans olarak alınabilecek birçok uygulamanın yer aldığı bu bölüm, ilk iki bölümde teorik zemini oluşturulan yaklaşımın praktikte uygulanabilirliği açısından başta yerel yönetimler olmak üzere; şehir plancıları, mimarlar, tasarımcılar, sivil toplum kuruluşları vb. gibi birçok aktöre anlamlı bir altlık sunuyor.
Çocuk Dostu Yaşam Alanları Yaklaşımı
Bağımsız olabilme ve kimlik oluşturma çocukların gelişimindeki önemli iki unsurdur. Her iki unsur da büyük oranda çocukların yaşadığı ve hareket ettiği mekânlarda gerçekleşir. Çocuklar günlük yaşamlarında yaşam alanları arasında mekanlar ağı örer ve çeşitli mekanlar arasında kurdukları bu ağ arasında hareket halinde olmak çocukları kendinden emin, bağımsız ve sorumlu kılar. Ancak güzümüzde mekân açısından çocuğun konumu irdelendiğinde, bu örüntünün parçalanmış olduğu ve aradaki ilişkinin zayıflamış olduğu görülüyor. Kentlerdeki yoğunluk artışı sebebiyle yeşil alanların azalması ile çocukların doğaya erişimi zayıflıyor. Yaya odaklı politikaların olmaması ise çocukların sokaklarda kendi başına hareket etmelerini kısıtlıyor. Ayrıca çocukların kent mekânında sürekli araçla ulaşımını sağlıyor olması, kent ile kurdukları ilişkiyi olumsuz etkiliyor. Çünkü çocuklar içinde yaşadıkları kenti hareket ederek tanırlar. Kentsel mekânların gün geçtikçe ilişkiselliğinin zayıflaması ve çocukların bağımsız olarak erişiminin zorlaştığı yerlere dönüşmesi, çocukların bu mekânları kendi başlarına keşfetmelerini de pek mümkün kılmıyor. Bu sorunlara ailelerin sosyo-ekonomik olanakları gibi dinamikler de eklemlenince çocukların deneyimleyemediği ve dahil olamadığı bir mekânsal pratik ortaya çıkıyor.
Çocukların ihtiyaçları doğrultusunda yaşam alanlarının oluşturulmasının önemi su götürmez bir gerçek. Bu bağlamda çocukların ve gençlerin yaşam alanlarını etkileyen dinamiklerde söz sahibi olan her aktöre önemli işler düşüyor. Çocuk dostu yaşam alanları yaklaşımı bu sorumluluktan hareketle rehber görevi görebilecek bir yaklaşım. Çocuk dostu yaşam alanları yaklaşımının temeli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin dünya üzerindeki tüm çocuklar için tanımladığı temel haklar çerçevesinde, çocuklara ve kent mekânında yaşadıkları sorunlara odaklanan mekânsal pratiklerin geliştirilmesine dayanıyor. Yaklaşımın kapsamını ise çocukların karşılaştıkları her mekân ve mekâna yön veren bütün dinamikler oluşturuyor. Çocuk dostu yaşam alanları yaklaşımının öznesini çocuklar ve gençler oluştursa da; güvenli, erişilebilir yeşil ve kamusal alanlar, yaya öncelikli tasarım gibi kriterler, sadece çocuklara değil herkese fayda sağlıyor.
Kaynak: Child in the City