Paris İklim Zirvesi’ni yerinde takip eden akademisyenlerden biri olan Semra Cerit Mazlum, Kadıköy Belediyesi Akademi’de yaptığı sunumda, iklim konusunda küresel çapta önlemler almak üzere Paris’te gerçekleştirilen uluslararası işbirliği zirvesinin anahatlarını ve zirvenin sonuçlarının ülkeler, yerel yönetimler ve dünya yurttaşları için ne anlama geldiğini anlattı.
Zirvenin dikkat çeken noktalarından birinin katılımcılar için farklılaşmış katkı yollarının ortadan kalkmış olması olduğunu ama belirli ülkelerin önemli katkılarda bulunduğunu belirten Mazlum, bu noktada, İngiltere’nin iklim uyumu konusunda öncü adımlar atan bir katılımcı olduğuna dikkat çekti. Mazlum, kalkınmakta olan ülkelerin bu alanda yürüttüğü mücadeleye katkı sunmak için, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında, oluşturulmuş olan Yeşil İklim Fonu’nun planlanan büyüklüğe ulaşmadığını belirtti.
Zirveden bir protokol yerine bir uygulama anlaşması çıktığını ve bu durumda, bağlayıcı yükümlülükler altına girmeyi ve yaptırımların olmasını istemeyen ABD ve emisyon oranlarının paylaşılmasını istemeyen Çin gibi ülkelerin payı olduğunu ve anlaşmanın ABD’nin iç hukuku nedeniyle uygulama anlaşması düzeyinde kaldığını belirten Mazlum, Türkiye’yle ilgili olarak da, COP21 İklim Zirvesi kapsamında beyan edilen ulusal niyet beyanlarının bazı ülkelerde yasalaştığını ancak Türkiye’de kurul kararı olarak çıkarıldığını ve dolayısıyla bağlayıcı bir biçimde yürütülmediğini aktardı.
Sunum içeriğinden, zirvenin anahatlarına dair diğer satır başları şöyle:
– Zirve öncesinden anlaşma çıkıp çıkmayacağı merak edilen bir husustu. Anlaşma metni ortaya çıktı ancak bağlayıcı olmaması nedeniyle yetersiz bulundu. Bununla birlikte, yetersiz bile olsa devletlerin irade göstermesi önemli.
– İklim değişikliği etkilerini daha yoğun olarak yaşama riski altındaki az gelişmiş ülkelerin ısınmayı 1.5 santigratla sınırlandırma konusundaki ısrarı resmi sonuçlarda yer almasa da hedef olarak dikkate alındı.
– Anlaşma sonuçları, özellikle Türkiye gibi ülkeler için karbon salımını sıfırlamayacak ancak düşük karbonlu kalkınma için bir motivasyon oluşturacak.
– Anlaşma, 2020’de uygulanmaya başlayacak, 22 Nisan’da devletlerin imzasına açılacak ve bir yıl boyunca imzaya açık kalacak. Toplam 196 ülkenin taraf olduğu Paris Anlaşması, 55 ülke imzaladıktan sonra yürürlüğe girecek.
– Zirveden çıkan ana hedefler “azaltım” (mitigasyon) ve “uyum” (adaptasyon). Buna göre devletler iklim değişiklikleri etkilerinin azaltılması ve küresel iklim değişikliğine bağlı ısınmanın iki santigrat derecede tutulması için önlemler alacak. İklim değişikliğine uyum konusunda da, “iklim konusunun katılımcı yerel bilgiye, toplumsal cinsiyete göre ele alınmasının gerekliliği ve yerel ihtiyaçlara dayalı uyum stratejileri hazırlanması” gibi bir perspektif ortaya çıktı.
– İklim değişikliğinin yol açacağı kayıp ve zararlar konusunda iklim göçmenliği, kuraklık, deniz seviyesi yükselmesi ve kaynakların tahribatından doğacak çatışmalar gibi kavramlar ifade ediliyor; ancak anlaşmada, kirleten devletlerin iklim değişikliğinin etkilerini yaşayan (ada ülkeleri gibi) devletlere tazminat ödemesi ve iklim göçmenlerine statü verilmesi öngörülmüyor. Kayıp ve zararlar için bunun yerine “risk güvencesi” sisteminin devreye sokulacağı ve bunun da sigorta şirketlerinin küresel rolünü büyük ölçüde güçlendireceği tahmin ediliyor.
– Ülke içi göçlerin de kayıp zarar etkileri arasında değerlendirilmesi ve buna göre uyum önlemleri alınması gerekiyor ve göçün etkilerini yaşayacak ülkelerden biri de Türkiye.
– Türkiye’de tarım, denizcilik vb. sektörlerle; kıyı şeridi ve güneydeki bölgeler bu süreçten doğrudan olumsuz yönde etkilenecek.
– İklim değişikliğinin etkisinin gündelik yaşamda yaratacağı sonuçlar konusunda tüm dünyada yurttaşların ve kentlilerin bilgilendirilmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor ve bu ihtiyacın karşılanmasında yerel yönetimlere de önemli görevler düşüyor.
İklim ve Yerel Yönetimler
İklim Zirvesi’nde ve iklim taahhütleri konusunda yerel yönetimlerin oynadığı rolün de üzerinde duruldu. Semra Cerit Mazlum’un sunumunda aktardığına göre, 1990’dan bu yana yerel yönetimler iklim konusunda küresel işbirliğinin bir parçası olduklarını kabul ettirmeye çalışıyor. Yerel yönetimler küresel konularda söz sahibi olabilmek için bir araya gelerek uluslararası ağlar kuruyor. Uluslararası Yerel Çevre Girişimleri Konseyi (ICLEI), Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu (C40) ve Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler (UCLG) bu ağlardan bazıları.
Paris İklim Zirvesi, yerel yönetimlerin bu alandaki etkisinin tanınması açısından da bir ilk niteliğindedir. Zira dünyanın her yerinden birçok öncü yerel yönetim, iklim konusunda attıkları adımları göstermek, diğer yerel yönetimlerin neler yaptığını görmek, projeleri için mali kaynak bulmak, siyasi irade oluşturmak, ağlar kurmak ve ağlarda yer almak gibi amaçlarla Paris İklim Zirvesi’ne katıldı.
Katılıma ek olarak, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo ve New York Eski Belediye Başkanı Michael Bloomberg’in girişimiyle Paris Belediye Başkanlığı Binası’nda Yerel Liderler İklim Zirvesi gerçekleştirildi; bu zirveden de “Paris Belediye Konağı Bildirgesi” ortaya çıktı. Bildirgede, yerel yönetimler, “kendi yetkileri elverdiğince 2015 Paris Anlaşması’nın hedeflerini geliştirme ve ötesine geçme” konusunda taahhütte bulundu.
Türkiye ölçeğinde de yerel yönetimlerin kentsel iklim adaleti ve iklim uyumu konusunda benzer bir ağ oluşturarak kamuoyu yaratabileceğini belirten Mazlum, “İklim için Kentler Birliği” gibi bir yerel yönetimler ağının, bu alanda yürütülen çalışmalara destek olunması için çalışabileceğini; yetki arttırma için kamuoyu yaratabileceğini ve İBB, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Meteoroloji Genel Müdürlüğünün, özellikle yerel katılımcılık ayağında yetersiz kaldığı ve irade göstermediği noktalarda, böyle bir ağın, iklim konusunda yerel bir mücadele alanı olarak ön plana çıkabileceğini belirtti.
Kadıköy Belediyesi Akademi’nin Paris İklim Zirvesi Haber Derlemesi çalışmasına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.