You are here

Yüksek Katlı Binalar Çevre İçin Daha Tehlikeli

7,8 milyar olan Dünya nüfusunun yarısından fazlası kentlerde yaşıyor. 2050’ye geldiğimizde, 2,5 milyar insanın daha kentsel nüfusa dahil olacağı ön görülüyor. Giderek artan bu nüfusa ait yaşam ve çalışma ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı konusunda görev, şehir planlamacılarına düşüyor. Daha az yüzey alanında daha fazla insana konut sağladığı için sık aralıklarla inşa edilmiş gökdelenlerin kentin geleceği olduğuna dair genel bir inanç bulunuyor. Fakat, karbon salınımını azaltmayı hedef alan sürdürülebilir kentler için bu genel inanç ne kadar doğru?

Genelde binaların enerji tüketiminden gelen karbon salınımı dikkate alınırken, inşa süreci ve sonrasında bina bakımında salınan karbon gözden kaçırılıyor. Karbon salınımının tüm yaşam döngüsünü ele alan yaklaşımda, bu iki salınım kaynağı da hesaba katılıyor. Bahsedilen ikinci tür, binayla bedenleşmiş bu karbon salınımına dair herhangi bir düzenleme olmadığı için en azından gelecekteki sürdürülebilirlik planlarına dahil edilmesinde fayda var. Aslında binaların karbon salınımının neredeyse yarısına denk düşen inşaat süreci, binalardan kaynaklanan en büyük çevre tehlikesi olarak öne çıkıyor. 

Önde gelen bilimsel dergilerden Nature’ın kent sürdürülebilirliği üzerine olan dergisinde yayınlanan bir makale, bu mitin yanlışlığını gözler önüne seriyor. Düşünülenin aksine, sık inşa edilmiş düşük katlı binalardan oluşan kentlerin (örn., Paris) kapladıkları alana göre çevre dostu olduğu, öbür yandan yüksek katlı binalardan oluşan şehirlerin (örn., New York) daha fazla karbon salınımı yaptığı bulundu. Sabit bir nüfusa temel alınarak yapılan hesaplamalarda ise sık inşa edilmiş düşük katlı binalardan oluşan kentlerden yüksek katlı binalardan oluşan kentlere geçildiğinde, ortalama karbon salınımının %142 arttığı gözlemlendi. Bu oran kişi başına düşen karbon salınımına vurulduğunda,  kişi başı 365 tonluk bir karbondioksit eşdeğeri tasarrufu anlamına geliyor. Bu yüzden, daha sürdürülebilir bir Dünya için daha fazla Paris’lere ve daha az New York’lara ihtiyacımız var.

Kaynak: The Conversation

Top