11-13 Eylül tarihlerinde Leeds Üniversitesi’nin ev sahipliğinde Uluslararası Sosyoloji Derneği’nin (ISA) Kentsel ve Bölgesel Gelişme ile ilgili Araştırma Komitesi’nin (RC21) düzenlediği “Küresel Kentsel Adaleti Yeniden Düşünmek” başlıklı konferansa katıldım. Pazar akşamı Leeds Üniversitesi’nin, eski yapısı nedeniyle insanın kendisini Harry Potter romanlarındaki büyücülük okullarında gibi hissettiği öğrenci yurdu Devonshire Hall’a varıp, Perşembe günü sabah erkenden Leeds Tren İstasyonu’nun hemen yanı başındaki ucuz, ama rahat Discovery Inn Oteli’nden ayrıldığım için, Leeds’de hafta başında üç gün geçirebildiğim kısa bir yolculuktu. Konferans izlenimlerimi paylaşmadan önce, Leeds’e ve trenle Manchester yönünde kırk dakikada gidilebilen Hebden Bridge adlı küçük kasabaya ve çevresine bir göz atalım.
Leeds, İngiltere’nin ortasında Yorkshire ve Humber Bölgesi’nde yer alan ve yaklaşık 800.000 kişilik bir nüfusu olan, orta büyüklükteki bir kent. Leeds kenti bölgesinde üretim ve hizmet alanlarındaki çeşitli işkollarında yaklaşık 2.000.000 kişilik bir işgücü var. Kenti dolaşırken benim hemen gözüme çarpan birkaç işkolu: eğitim (üniversiteler), avukatlık büroları, taşınmaz (gayrimenkul) acenteleri ve perakendecilik. Leeds hem nüfusu, hem de üniversitelerin kent yaşamındaki yeri açısından belki Eskişehir’e benzetilebilir. Benim görmeye zamanım olmasa da kent merkezinde birkaç önemli sanat galerisi ve müze de göze çarpıyor. Bunun dışında, sokaklarda turistlerden başka, çok değişik kökenden insanlar yürüyordu; Leeds’in bölgesel, küçük bir kent olmasına karşın, kozmopolit nitelik taşıması beni biraz şaşırttı.
Kentin kendisi de sokaklarında sıralanan kırmızı kiremitten binalarıyla bir müze gibi ve görülmeye değer; çevreye mimari anlamda iyi korunmuş bir kentin havası egemen. Beni Leeds’de düş kırıklığına uğratan tek şey ise, tahmin edeceğiniz gibi sürekli değişen, soğuk havası değil de, kentin İngilizlerin “High Street” dedikleri merkezi alışveriş caddelerinin uluslararası markalar karşısında teslim bayrağını çoktan çekmiş olması. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında kurulmuş ve Avrupa’nın en popüler kapalı çarşısı diye anılan, istasyona yürüme uzaklığındaki Kirkgate Market da yakınındaki bu uluslararası ticarileşme karşısında biraz gerilemiş gibi duruyor. Bana kalırsa, Avrupalılar bir de Kapalı Çarşı’yı gelip, görmeliler!
İşte, ticari markaların kapladığı bu kırmızı kiremitten estetik binalar ve aralarındaki şık pasajlardan cebimdeki parayla çok da keyif alamayınca, Çarşamba günü öğlen saatlerinde konferans biter bitmez kendimi Hebden Bridge adlı küçük bir pazar kasabasına attım. Konferansın isteğe bağlı programlarından biri olan bu yöre gezisine Leeds Üniversitesi’nin Sosyoloji ve Toplumsal Politikalar Bölümü’nden kendisi de o kasabada yaşayan bir profesör rehberlik etti. Tren dışında kolay erişilemeyen ve içinden kahverengi suları bazen kasabada sel baskınlarına da yol açmış, güçlü ırmakların aktığı eski bir tekstil sanayi kasabası olan Hebden Bridge, sanayisizleşmeden sonra bir kentsel çöküntü dönemi geçirmiş. 1970’lerden sonra kasabadaki ucuzlayan evlere hippiler yerleşmiş ve kasabanın yazgısı kültürel yönde değişmiş.
Son yıllarda ise, lezbiyen çift ve aileler ya da akademisyenler ve ulusal medya çalışanları gibi kent merkezlerindeki işlerine gidip gelen kültürlü (yuppi?) bir kesim buradaki göreli ekonomik evleri satın alıp, yenileyip, yerleşerek, alışveriş caddesindeki “organik” dükkanlardan da anlaşılabileceği gibi, kasabanın soylulaşmasına yol açmışlar. Bizi yağmur çamur demeden, dağ tepe dolaştıran profesör de kasabaya sonradan yerleşenlerden biriydi. Tırmandığımız bir tepeden, kurşuni gökyüzünün altında Hebden Bridge’in her biri birden çok bacalı, taştan iki katlı sıra evleriyle, at ve ineklerin otladığı yeşil alanların pastoral manzarası ve bir sonraki köy, Heptonstall’un kilisesinin silueti görünüyordu. Heptonstall’da ünlü Amerikalı şair Sylvia Plath’ın mezarı da varmış (Patti Smith, M Treni adlı tadına doyamadığım kitabında bu mezarı ziyaret ettiğinden bahseder). Daha kuzeydeki Haworth köyünde ise, Bronte kardeşlerin yaşadıkları ev bulunuyormuş. Emily Bronte’nin Uğultulu Tepeler’i yazarken, kendisinin de yaşadığı ve havanın sürekli değiştiği bu yüksek yörelerden esinlenmiş olabileceğini düşününce, kitabın adını daha iyi kavradım.
Bu kısa gezintiden sonra konferansa dönersek, birkaç yüz delegenin üç gün boyunca toplam yetmiş dört oturumda değişik bağlamlarda kentle ilgili çeşitli konulardan söz ettiği büyük bir olaydı. Soylulaştırma, kentsel yönetişim, mülksüzleştirme, konut ve arsa finansallaşması, göç, cinsiyet, kentsel adalet, kültür ve yaratıcılık, tarih ve bellek, kent hareketleri, çevre politikaları, kamusal alanlar ve mega projeler ele alınan konulara örnek gösterilebilir. Oturumların çeşitliliğinin yanı sıra, katılımcıların da dünyanın çeşitli yerlerinden gelen, genç ya da daha deneyimli araştırmacılar olarak, aynı oturumlarda sunum yapabilmeleri konferansın eşitlikçi ortamının bir göstergesiydi. Konferansta Türkiye’deki (Asuman Türkün, Beril Sönmez, Cenk Özbay, Dicle Kızıldere, vd.) ve yurtdışındaki (Ebru Soytemel, Bahar Sakızlıoğlu, Cansu Civelek, Gümeç Karamuk, Dilruba Erkan, vd.) üniversitelerde çalışan Türk araştırmacılara sıkça rastladım.
Hatta konferansın Pazartesi günkü “Otoriter Kent” başlıklı açılış oturumunda, Northeastern Üniversitesi’nden Sosyoloji Profesörü Berna Turam Türkiye’nin kutuplaşmış kentlerinin fay hatlarındaki çekişmelere ilişkin etkileyici bir konuşma yaptı. Yine kapanış oturumunda RC21 komitesinin başkanı Eduardo Marques, Türkiye’de süregelen akademisyen ihraçlarıyla ilgili RC21 araştırma komitesinin kınama bildirisini konferansın tüm delegeleriyle sözlü olarak paylaştı. Bu anlamda, yurtdışındaki akademisyenlerin Türkiye’deki güncel siyasi gelişmelerle ilgili oldukça bilgili ve endişeli olduğu anlaşılıyordu. Hebden Bridge gezisinde Avustralyalı bir araştırmacıdan bu yıl konferansın gerçekte Türkiye’de yapılması planlanmışken, güncel sorunlar nedeniyle Leeds’e kaydırıldığına ilişkin bir duyum da aldım.
Brezilya metropollerinde belediyeler arasındaki işbirliği (Luciana Dornelles Hosannah), Meksika’da sınıf ve su altyapısına erişim arasındaki ilişki (Alejandro De Coss Corzo), Sao Paulo’da yeni nesillerin arsa ve ev işgalleri (Matthew Richmond) ve soylulaştırmaya yeni yöntemsel yaklaşımlarla (Lee Crookes, Sara Gonzalez, vd.) ilgili sunumlar dikkat çekiciydi. Dornelles Hosannah, Rio de Janeiro ve Sao Paulo gibi metropollerdeki belediyelerde etkin olan STK’lar arasındaki işbirliklerinin bir sınıflandırmasını ve değerlendirmesini yaparak, Brezilya gibi geniş bir coğrafyada işbirliğine dayalı yönetişim mekanizmaları (cooperative governance mechanisms) ile belediyeler arası uyumun (“cohesion of vast territory”) hangi koşullarda başarılı olduğunu ortaya koyuyordu. De Coss Corzo, dinleyicileri temiz su kaynaklarına erişimin bile kişilerin sınfsal konumlarına bağlı olduğu eşitliksiz Meksika toplumuna götürüyordu. Richmond, Sao Paulo’daki yeni kuşak gecekondu işgalcilerinden söz ederken, onların eski kuşaklardan farklı bir yöntemle savaşım verdiklerini (“they struggle in another way”) belirtiyordu.
Crookes, soylulaştırma çalışmalarında yere (place) yeterince önem verilmemesini eleştirerek, yerinden etmelere (displacement) karşı daha eylemci bir araştırma yaklaşımı için, “emplacement” kavramını öneriyordu. Gonzalez, ticari soylulaştırmanın neden yerleşimle ilgili soylulaştırma kadar önemli olduğunu açıkladıktan sonra, ticari soylulaştırma ya da perakende soylulaştırması konusundaki, örneğin perakende soylulaştırmasının üretim boyutu gibi birtakım araştırma eksikliklerine işaret ediyordu. Kendi adıma, soylulaştırma ile ilgili bunca oturum dinledikten ve mahalle baskısı karşısında soylulaştırmanın iyi olduğu gibi sınıf bağlamından kopuk bir yorum da duyduktan sonra, belki de bu kavramı artık bir yana bırakmak ya da en azından iyice sorgulamak gerektiğine inandım.
Önümüzdeki yıl, RC21 konferansı bağımsız değil, ama On dokuzuncu ISA Dünya Sosyoloji Kongresi bünyesinde 15-21 Temmuz tarihlerinde Toronto’da yapılacak. Bildiri özeti göndermek için son tarih 30 Eylül! Ben de bir oturum düzenliyorum, beklerim.
Kaynaklar
BBC Home. (2014, 24 Eylül). Heptonstall – A Well Kept Secret! Erişim adresi: http://www.bbc.co.uk/bradford/content/articles/2008/04/09/heptonstall_feature.shtml
Haworth Village. (2017). Bronte Parsonage – Haworth. Erişim adresi: http://www.haworth-village.org.uk/brontes/parsonage/parsonage.asp
Hebden Bridge Web. (2015). About Hebden Bridge. Erişim adresi: http://www.hebdenbridge.co.uk/hb2.html
Leeds City Guide. (2002). Information on Leeds – Leeds Facts and Figures. Erişim adresi: http://www.leeds-city-guide.com/Body
Reader’s Guides Blog. (t.y.). The Reader’s Guide to Emily Brontë’s “Wuthering Heights”. Erişim adresi: https://www.wuthering-heights.co.uk/index
Robehmed, S. (2012, 9 Şubat). Why is Hebden Bridge the Lesbian Capital? BBC News Magazine. Erişim adresi: http://www.bbc.com/news/magazine-16962898