You are here
Home > Genel

“Dirençli Olmayan Kentler Sürdürülebilir de Değiller”

Son günlerde gerek kentsel gerekse de kırsal bölgelerde artan şekilde aşırı iklim olaylarıyla karşılaştık. Karadeniz’de seller, Akdeniz’de ise orman yangınlarına tanıklık ettik. Yerel yönetimlerin ve yöre halkının büyük bir çabayla mücadele ettiği bir dizi felaket “dirençli kentler” yaklaşımını tartışmaya açıyor. Elbette, dirençli kent tartışması yalnızca iklimsel sorunlar ve risklerle ilgili bir ufuk sunmuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, hizmetlere erişim, kamusal hizmetlerin niteliği gibi bir dizi öneriyi de ifade ediyor. Giderek daha fazla duymaya başladığımız “dirençli kentler” konusunu Karadeniz Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Suna Ersavaş Kavanoz ile konuştuk…

***

Yakın zamana kadar “sürdürülebilir kentler” kavrayışını daha sık kullanıyorduk. Bugün ise artan şekilde “dirençli kent” üzerine yoğunlaşıyoruz. Bu ne anlama geliyor, kentlerin geleceği için değişen nedir?

Aslında kentlerin geleceği için değil kentlerin bugününe dair değişmesi gereken anlayış ile ilgili, belirsizliğe hazırlanma ve belirsizlikle yaşamayı öğrenme, ona uyum sağlama süreci ile ilişkili “dirençli kent” kavramının daha sık kullanılıyor hale gelmesi. Politika belgelerinde, akademik çalışmalarda da kavramı daha sıklıkla kullanıyoruz. Özellikle pandemi süreci, kavramı ve önemini daha ön plana çıkardı. Hiç beklemediğimiz bir riske hazırlıksız yakalanmamız, riski yönetme sürecine de yansıdı. Ülkelerin farklı uygulamaları, farklı sonuçlar yarattı. Salgın hastalıklar ile ilgili olarak kent yönetimlerinin, hükümetlerin direnç konusunda sorunlar yaşadığını gördük.

Dr. Öğretim Üyesi Suna Ersavaş Kavanoz, Karadeniz Teknik Üniversitesi

Kentlerde yaşayan yoğun nüfus ve kentlerin karşı karşıya olduğu risklerin ve bu riskler karşısında kayıpların artışı, özellikle kentlerin küresel iklim değişikliği, çevre değişikliklerine karşı savunmasız, hazırlıksız olduğunun farkına varılması, kentsel direnç anlayışını ön plana çıkardı. Bu, kent direncinin iklim değişikliği ve afet konuları ile ilgili olarak çokça çalışılmasının da temel nedeni.

Toplum riskle karşılaştığında, temel yapı işlevlerini sürdürebilmeli, koruyabilmeli ve yeni ortaya çıkan duruma uyum sağlayabilmeli, bunu mümkün kıldığında kentler sürdürülebilir hale gelecektir. Bu konuda farklı bakış açıları var, ancak kentsel direnci önceliklendirmenin temel nedeni, kentlerin dirençli olmadığı takdirde sürdürülebilir olmasının mümkün olmadığı anlayışının hâkim olması; riski karşılama kabiliyeti ne kadar artarsa kent o kadar sürdürülebilir kalacaktır. Kenti sürdürülebilir kılmak için öncelik kentler için direnci inşa etmek. Bunun da temel nedeni belki de zamansal ölçekleri ile ilgili farklılıklar. Sürdürülebilir kent yaratmak gelecek yönelimli bir kavram iken dirençli kent yaratmak ani, beklenmedik risklerle kısa vadede karşılaşma olasılığına dair. Ancak bu anlatım çevresel tehditler, terör gibi konular için öne çıkıyor. Yoksa kentteki yoksulluk, işsizlik gibi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi kronik riskler bu zamansal ölçeği geçersiz kılıyor.

Kentsel direnç kavramı sürdürülebilirliğe göre daha geniş bir çerçevede kullanılabilme özelliğine de sahip aynı zamanda. Var olan sistemin eksiklikleri, yetersizlikleri, karmaşası üzerine daha fazla tartışma yaratma gücüne sahip bir kavram ve “güvenlik” konuları ile ilişkisi daha güçlü. Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrası, kentin güvenliği, kentin temel fonksiyonlarını sürdürebilmesinin önemi, yeni duruma uyum sağlama gibi konular kentsel direnç kavramını “güvenlik” ile ilişkili olarak öne çıkarıyor.

Yerel yönetimler dirençli kentler yaratmak için neler yapabilir; dünyada ne gibi örnekler var?

Öncelikle belki de kentlerin direncinin artırılmasının önündeki sınırlılıklardan bahsetmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Kentler karmaşık sistemler ama aynı zamanda karşılaştıkları risklerin de kendi özelliklerinden kaynaklanan karmaşıklıkları var. Kentlerin karşılaşabilecekleri doğal afet gibi ani ya da yoksulluk, işsizlik gibi kronik sorunları söz konusu. Ancak, karşılaşılan sorunun çözümüne dair bakış açılarındaki farklılıklar, değer yargılarındaki farklılıklar, toplumsal alandan, kentin ekonomisinden, politika alanının kendi özelliklerinden kaynaklanan sorunlar ve birçok direnç geliştirilmesi gereken konunun politik mücadele alanı olarak görülmesi vb. bunların hepsi kentlerin dirençli olmasının önündeki engeller. Ve tabii ki planlamaya dair alınan hatalı kararlar… Kentlerin direncini etkileyen birçok farklı değişken söz konusu. Kent yönetimlerinin ve kentte yaşayanların risklere öncesinde hazırlanmak için mali gücünün olması önemli, bu da kentlerin direnci için konumunun yanı sıra kentte öncelik verilen yatırımların önemini bir kez daha ortaya koyuyor.

Kentlerin direncinin artırılmasında bilgi çok önemli. Burada yerel yönetimlerin bilimsel bilginin tek başına yeterli olmadığı, bunun yanında yere özgü bilginin de öneminin farkında olması ve buna yönelik çalışması gerekiyor. Dayanıklılık bakış açısı daha çok teknik bilgiyi öncelerken direnç bakış açısı riskin tahmin edilemez olduğu kabulü ile yeni durumu öğrenme, yeni duruma uyum sağlama üzerine bilgiyi de içerecektir, dolayısıyla risk veya kentin karşı karşıya kalabileceği tehlikelere dair bilginin yanı sıra kentin bu tehlikelere nasıl hazırlanabileceğine dair bilgi ve tehlike ile karşılaştıktan sonra yeni duruma nasıl adapte olunabileceğine, nasıl yeniden örgütlenebileceğine dair bilgi de önem kazanıyor.

Kentlerin direncinin artırılmasında bilgi çok önemli. Burada yerel yönetimlerin, bilimsel bilginin tek başına yeterli olmadığı, bunun yanında yere özgü bilginin de öneminin farkında olması ve buna yönelik çalışması gerekiyor.

Bilginin farklı birimler boyunca akışı da çok önemli. Bu da yerel yönetimlerin farklı ölçeklerde farklı paydaşlarla iş birlikleri ve ortaklıklar kurmasını gerektiriyor. Riskle karşılaşmadan önce hazırlıklı olmak adına, belirsizliklerin farkında olarak, mümkün olduğunca doğru bilgi sağlayarak süreç koordineli bir şekilde yürütülmeli. Kentler arası iş birlikleri olabilir, bölgeler arası iş birlikleri olabilir, uluslararası ağlara üyelikleri olabilir, kentteki yerel toplulukları temsil eden STK’ler ile ortaklıklar, projeler geliştirilebilir. Kent ve kent ağları arasındaki ortak bilgi üretiminin önemi ortada. Yerel yönetimler, farklı ölçekleri dikkate alan bir anlayış içerisinde hareket etmeli ve halkın katılımını her aşamada mümkün kılmalı. Burada bir mahallenin direncini artırmaya yönelik müdahale diğer mahalleleri daha riskli hale getirebilir.

Kent direncinin artırılması için bilginin önemini yalnızca riske hazırlanma değil aynı zamanda riski yönetme sürecinde de görüyoruz. Kentin karşılaşma olasılığı olan bir risk haritası hazırlanabilir. Riskin belirsizliği, riskle karşılaştıktan sonra ortaya çıkan yeni duruma dair belirsizlikler sürekli olarak güncellenen bir bilgi akışını gerektiriyor. Riski her yönetme eylemi aynı zamanda değişen koşullara yeniden uyum sağlamak için bir öğrenme süreci. Bu nedenle yerel yönetimlerin yeni bilgileri takip etmesi, değerlendirmelerini güncellemesi gerekiyor. Uyum planları hazırlamanın yanı sıra bu planları sürekli gözden geçirmeli. Yani belirsizlikle başa çıkma yöntemlerini artırmaya yönelik adımların ötesinde değişim ve belirsizliğe uyum sağlamalı. Kentlerin direncinin artırılması için karar verme süreçlerinde iç içe geçen, birden çok ölçekte faaliyet gösteren karar verme biçimlerine ihtiyaç var. Disiplinler arası, katılımcı ve uyumlanabilir bir karar verme sürecine yönelik adımlar riskle karşılaşmadan önce ve sonrası için büyük önem taşıyor. Yerel yönetimler, yerel halk ile sürekli diyalog halinde ve tüm sektörler ile koordineli bir şekilde iş birliği içerisinde hareket edebilmenin yöntemlerini geliştirmeli. Son dönemlerde dirençli kentlere yönelik indeksler oluşturulduğunu görüyoruz.

Riski her yönetme eylemi aynı zamanda değişen koşullara yeniden uyum sağlamak için bir öğrenme süreci. Bu nedenle yerel yönetimlerin yeni bilgileri takip etmesi, değerlendirmelerini güncellemesi gerekiyor. Uyum planları hazırlamanın yanı sıra bu planları sürekli gözden geçirmeli.

Yerel yönetimler, kent direnci ile ilgili özellikle toplumun riskler karşısındaki direncini artırmak için farkındalığa yönelik çalışmalar, toplantılar düzenleyebilir. Akıllı kent sistemlerinden yararlanmak kentlerin direncini artırmak için bir yöntem olarak kullanılabilir. Birimlerin birbirinden haberdar olacağı bir bilgi havuzu oluşturulabilir. Kent direnci yalnızca çevresel tehditlere yanıt verme ile sınırlı bir yaklaşım değil aynı zamanda kentte daha kırılgan nüfusun yaşadığı alanlara yönelik ilgiyi de beraberinde getiriyor. Yerel yönetimler bu bağlamda, kenti dirençli kılmanın önemini ve anlamını kavrayıp fiziksel ve toplumsal olarak kentin direnç haritasını çıkarabilir. Daha az dirençli mahalleler tespit edilebilir. Özellikle altyapıyı güçlendirmeye yönelik girişimleri söz konusu olabilir, kent direncinin artırılmasında “bolluk” ilkesi önemli. Mekânsal olarak kent planlarını fiziksel riskleri en aza indirecek şekilde hazırlama sorumluluğunun yanı sıra riskle karşılaşıldığında kentin temel fonksiyonlarının devamlılığını sağlayabilmek adına bu fonksiyonların mekânda dağılımına dikkat eden bir çalışma yürütülebilir. Bina denetimleri, acil durum planlaması ile ilgili çalışmalar güncel tutabilir. Kenti ve kentte yaşayanları risk, tehlikenin etkilere karşısında kırılgan hale getiren fiziksel ve sosyal koşulları iyileştirmek yerel yönetimlerin kentleri dirençli kılmasında temel amaç olmalı.

İklime dirençli kent ile ilgili olarak Kanada, Ontario eyaletinin başkenti Toronto var. İklime bağlı, sıcaklık ve yağış artışlarının kente ve kentte yaşayanlara verdiği zararın önüne geçebilmek için kentin karşı karşıya olduğu riskler, söz konusu riskler karşısında neler yapılabileceğine dair belediye personelinin dahil olduğu çok paydaşlı araştırma projeleri gerçekleştirildi ve bu süreçteki tartışmalar, fikirler bir çerçeve belgeyi oluşturdu. Burada, halk ile sürekli diyalog içinde olunması, halka açık çağrılar yapıp fikirlerinin alınması da söz konusuydu. Sonuç belgeleri, halkı bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak adına kamuoyu ile paylaşıldı. Sonrasında kısa vadeli uyum eylem planları bütçe onayı alarak kentte uygulanmaya başladı. Farklı disiplinlerden birçok uzmanın, kuruluşun, halkın belediyenin öncülüğünde bir araya gelmesi kentin direnci için olumlu sonuçlar üretti.

Kapsamlı paydaş toplantıları sonucunda Toronto Dirençlilik Stratejisi 6 temel dirençlilik teması etrafında oluşturuldu.

Türkiye’de de kentleri dirençli kılma konusunda farkındalık yaratmaya, bilgiyi paylaşmaya yönelik çalışmalar söz konusu, özellikle Belediyeler Birliği ve akademik dünyanın bir araya gelip, kentlerin direncine dair çalışmaları ve tartışmaları yürüteceği kongre düzenlenecek yakın zamanda. Bunun dışında illerde yürütülen projeler söz konusu.

Kentlerin dirençliliğini artırmada diğer kamu kurumlarına ne gibi görevler düşmektedir; bu alana dair eksikler nelerdir ve nasıl tamamlanabilir?

Kamu kurumlarının da kentin dirençliliği konusunda farkındalığının olması gerekiyor ve riskler konusunda risk ile karşılaşıldığı durumlarda ve sonrasındaki uyum sürecine dair neler yapılabileceğine dair bilgi sahibi olması gerekiyor. Bunun yanı sıra kentteki diğer kamu kurumlarına düşen belki de en önemli görev iş birliğine ve bilgi paylaşmaya açık olmalarıdır. Bir önceki soruya verdiğimiz yanıtta bunun önemini anlatmaya çalışıyoruz. Doğru bilgiyi üretmek, paylaşmak, koordineli bir şekilde bir araya gelmenin yöntemlerini bulmak, yereli desteklemek kentin direncinin artırılmasında temel nokta.

Bir örnek vermek gerekirse, son “imar barışı” düzenlemesi ile ilgili süreç devam ederken ve sonrasında bir çalışma yaptığımızda, ilgililer tarafından alınan yapı kayıt belgelerinin, ilgili kişi tarafından belediyeye verme sorumluluğunun olduğunu ancak illerdeki Çevre ve Şehircilik Müdürlüklerinde kaydı tutulan “yapı kayıt belgelerinin” büyük bir kısmının eş zamanlı olarak belediyelere verilmediğini görmüştük. Düşünün ki bu düzenleme bazı istisnalar dışında “kaçak yapılar”ı kapsıyor. Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilmesi ve yapının depreme dayanıklılığı ve yapının fen ve sanat norm ve standartlarına aykırılığı hususundaki sorumluluklar yapının malikine ait. Bu uygulamanın ve süreçteki belgelerin zamanında paylaşılmamasının afetlere karşı kentleri dirençli kılmak için hazırlık sürecini sekteye uğratabilecek bir sonuç yaratma riski söz konusu.

Karadeniz Teknik Üniversitesi | Kamu Yönetimi Bölümü
Dr. Öğretim Üyesi Suna Ersavaş Kavanoz

Top