Ciara Nugent / 18 Ocak 2018 (Çev: Hatice Baba)
İngiltere’deki Çingene ve Gezgin nüfusa dair yeni haritalama çalışmaları ile “ülkede izin verdikleri son ön yargının” da kırılması hedefleniyor.
“Bizim çocuklarımızın burada yer edinme şansları yoktu. Yine burada kültürlerini yaşama şansları da yoktu,” diyor İrlandalı gezgin ve büyükanne Marian Mahoney. Mahoney, bundan üç yıl öncesine kadar tahliye edilmelerinden önce, ailesiyle birlikte 37 yıldır Eleanor Sokak’taki aynı yerde yaşıyorlardı.
1994’te Çingene ve Gezginlerin oturdukları bölgeyle alakalı yasal korumalar ortadan kalkınca 19 aile ile birlikte Mahoneyler de aynı bölgede farklı bir kısıma taşınmak zorunda kaldılar. Merkezde uygun bir yere yerleşmeleri şu temel problemi daha da öne çıkarttı: Hiç kimse orada kaç kişi olduklarını tam olarak bilemiyordu.
Mahoney, “Planlama yaptıklarında bizi hesaba katmıyorlar” diyor. “Her şeyin dışında bırakıldığımızı hissediyorum. Hiç burada var olmamışız gibi bizim için bir gelecek de çizilmiyor.”
Çingenelerin İngiltere’deki varlıklarına dair en eski kayıtlara 16. yy.’da rastlandığı halde 1989’a kadar onların 2000’lere kadar da İrlandalı Gezginlerin yasal bir statüleri olmamıştı. 2011’deki nüfus sayımında bu gruplar ilk kez etnik azınlık olarak kabul gördüler ve sadece Londra’da sayılarının 8.196 olduğu tespit edildi; gerçi bu rakam çoğu nüfus uzmanına göre oldukça az kalıyor, çünkü yaklaşık 30 bin kişi olduklarını tahmin ediyorlar. Fordham Enstitüsü tarafından 2008’de yapılan geniş bir çalışma Londra’da bu sayının yaklaşık 17,664 olduğunu söylüyor.
Uzmanlar; tahminler ile resmi kayıtlar arasındaki uçurumu, insanların kimliklerini açıklamada olan çekincelerine de yoruyorlar, tabii bu çekince onların toplumda görünürlüğüne de zarar vermiş oluyor. 2016’da İngiltere’de Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu (EHRC) tarafından hazırlanan ırk eşitsizliğine dair bir raporda “eşitliği sağlayabilmede en temel zorluğun güvenilir verinin eksikliği” olduğu söyleniyor.
Londra Çingeneler ve Gezginler (LGT) kuruluşundan Ilinca Diaconescu, bu toplulukların büyüklüğü hakkında net bir bilgi olmamasını yerel otoriteler açısından “elverişli” buluyor, çünkü yasal olarak bu insanlara alan ve yer açmak zorundalar. “Şimdiye kadar bu insanların neye ihtiyaç duyduğu ya da bu insanlara ne hizmeti götürüldüğü hakkında herhangi bir merkezi denetleme olmadı,” diyor.
Diaconescu, son zamanlarda “yetersiz metodoloji” ve Çingene veya Gezgin olmanın anlamına dair zayıf anlayışın yerel otoritelerin düşünmesi gereken nüfusu daha da azalttığını belirtiyor. İnsanların ihtiyaçlarını değerlendirmeye çalışırken, örneğin, danışmanlar sıklıkla alan eksikliği nedeniyle zaten tuğla ve harçlı evlere yerleşmiş kişilerle bağlantı kuramıyor. Bu durum da daha az insanın hesaba katıldığı ve daha az insanın hizmetten yararlandığı zararlı bir döngünün oluşmasına neden oluyor.
Natalie Bennett ,ulusal konut meselesiyle uğraşan Çingene kökenli birisi olarak, bu toplulukların nüfusuna yönelik yaklaşımları oldukça sert biçimde “bir çeşit etnik temizlik” olarak yorumluyor. Birçok kurum ve kamu çalışanının hala “bizim etnik bir azınlık olduğumuzu ve kültürümüzün korunması gerektiğini kabullenemediklerini” söylüyor.
Geçen yıl, LGT ile “Mapping for Change” derneği yardımlaşarak kentteki toplulukları haritalama üzerine bir proje başlattılar. Projenin daha ilk aşaması, Çingene ve Gezginlerin konut sıkıntılarını yansıtan çeşitli verileri de beraberinde getirdi; bu sıkıntıya dair insanlardan gelen taleplerin %50’den fazlası LGT tarafından karşılanıyor.
Londra’nın bazı bölgelerinde resmi nüfus sayımı verileri ile GTANA’nın (Çingene ve Gezginlerin Barınma İhtiyacı Değerlendirmesi) nüfus tahminleri arasında oldukça fazla fark var.
LGT, yukarıda bahsedilen yeni haritalar sayesinde Londra Belediye Meclisi ve Greater London Authority’nin (GTA) bu insanların ciddi ihtiyaçları karşısında resmi kurumların verdiği karşılık arasındaki kocaman farkı tanıyabilmelerini umuyor. Son on yılda, Londra’da 768 alana ihtiyaç varken sadece 10 yeni alanın verildiğini, bunun yanında halihazırdaki kısımlardan %15’inin kapatıldığını söylüyor.
Ayrıca, LGT 1994’te yasal korumanın kalkmasından sonra ayrılan fonun neredeyse sıfıra indiğini de gösteriyor. Bu durumdan sonra yerel otorite stokunun %15’i kayboluyor. Örneğin, Enfield ve Lewisham gibi ilçelerde oldukça büyük yerleşim alanları 90’ların sonlarında yerel rejenerasyon projesiyle zarar gördü ve ayrıca yıllardır orada yaşayan birçok ailenin yer değiştirmesine ve yasal mücadelelere neden oldu.
Çingene ve Gezginlerin yasal statülerindeki son değişiklikler onlara özgü hayat tarzının korunmasına yönelik gayretlerine de yeni bir tehdit oluşturuyor. 2004’teki Konut Yasası’na göre kabul edilen -belediyelerin yerleşme ihtiyacını karşılayamayan topluluklara olan- yasal sorumluluğu 2016’daki yasalarla değiştirildi ve kaldırıldı. Ayrıca, “göçebelik geleneğine sahip ya da karavanda yaşayanlara” uygulanan özel yasal korumalar da bir kenara atıldı ve 2015’te değişen politikayla Çingeneliğin ve Gezginliğin tanımı sadece “sürekli olarak gezen kimseler” olarak değiştirildi.
Bu değişiklik, İngiltere’nin bazı kentlerinde oldukça tartışmalı bir konu olan, insanların yeşil alanlara yerleşme izinlerine engel olmak için tasarlanmıştı. Ama Londra’da, diğerlerinden farklı olarak arazilerin yoğunlukla belediyeye ait olduğu bir kentte, bu insanların tekrardan tanımlanması yerel otoritelerin insanlara alan temin etme sorumluluğunu da silmiş oldu. “Mapping for Change”in kurucu ortağı Louise Francis, “bazı ilçelerde, 12 birimlik alan gerekirken nüfusun yapısında gerçek bir değişiklik olmadan sıfıra düşürüldüğünü” açıklıyor.
“Devletin Çingene ve Gezginlere karşı olan kendi yanlış algısını tüm topluma dayatmaya çalıştığını” söylüyor Diaconescu. “2015’te yapılan bu tanımlama gerçekten de Gezgin ya da Çingene olmanın ne demek olduğuna dair herhangi bir tanınmışlık belirtisi göstermiyor. Bizim zamanımızda, özellikle Londra gibi bir yerde, böyle bir hayat stilini sürmeniz için gereken boş ve müsait bir alan ya da duracak bir nokta bulamazdınız, sizin maddi imkanınız yeterli veyahut iş için gezmeniz gerekiyor olsa bile.”
Mahoney de zamanında çok gezginlik yapmış ama 1980’lerde Tower Hamlets’e yerleşmiş ve bu sayede 4 çocuğu da okula gidebilmiş, şimdi kendisinin 12 torunu var. Yerleşme kararında etkili olan faktörlerden biri yasalardaki değişiklik olmuş. “Bizi yollardan alıkoyan onların yasaları oldu – bu hayat tarzını elimizden aldılar. Kültürümüzü yaşatabilmek ve onu 21. yy. şartlarına uyarlamak onlara bağlı bir şey,” diyor Mahoney.
EHRC (Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu), bu insanların yasal yollarla yeniden tanımlanmasına birçok farklı zeminde karşı çıkıyor; örneğin, bu tanımın fiziki engelinden dolayı ya da uzun süren hastalığından ötürü, grubun içindeki gezginlik yapamayan insanları ayrıştırdığını düşünüyor ve başarısız buluyor.
Tüm bunlara rağmen, haritalama projesi bu toplulukların nüfus ve ihtiyaçlarının GLA (Greater London Authority) tarafından tanınmasını sağlamış oldu: bu haritalar yeni “Londra Planı” şeklinde geçen ay dağıtıldı. Toplulukları tanımlama kısmı daha geniş tutuldu; tuğlalı-harçlı evlerde yaşayanlar ve gezginliği durdurmuş insanlar da bu tanıma dahil artık. Bu proje; aynı zamanda ihtiyaçlara yönelik yenilikçi tekniklerle ve daha güçlü metodolojiyle yaklaşılması çağrısını yapıyor ve Londra’da -şimdiye kadarki en yüksek rakamı söyleyerek- yaklaşık 30.000 Çingene ve Gezginin yaşadığını aktarıyor.Diaconescu, eğer merkezi hükümet tarafından da onaylanırsa, projenin onlar için “çok önemli” bir adım olacağını belirtiyor.
Mapping for Change, LGT ve GTANA tarafından tahmin edilen Çingene ve Gezgin nüfus miktarı
Haritalama Projesi’nin bir sonraki aşaması ayrımcılıkla direkt olarak mücadele etmek olacak; Mahoney’in de “bu ülkede izin verdiğimiz son ön yargı” olarak betimlediği hakim olan sessizliği kırmaya davet edecek.
Bennett ise Nottinghamshire’da kendi düzenini kurarken yaşadıklarından yola çıkarak “yerel yetkililerin, Çingene ve Gezginlere karşı kolaylıkla ön yargılı tavır alabildiğini” söylüyor. “Arazimiz için planlama iznine başvurduğumuzda, ‘bu insanların türemesini nasıl durdurabiliriz?’ diyen insanalar vardı” diyerek örneklendiriyor.
İnteraktif haritalar sayesinde, bu toplulukların üyeleri farklı kurumlarda karşılaştıkları deneyimleri ve sunulan hizmetler hakkında bilgilendirmeleri paylaşmış olacaklar. Dioconescu; “bir başkasına da ayrımcılık yapıldığını ya da kötü davranıldığını gördüklerinde sadece kendilerinin başına gelmediğini anlayacaklar ve bu insanları harekete geçirecek,” diyor. Kuruluşlar, Nisan ayında uygulamanın beta sürümünü başlatmayı umuyor.
Bu yıldan sonra, haritaların birikmesiyle bu toplulukların kültür ve tarihine dair genel Londra haritası çıkmış olacak; içeriğinde tarihi durak noktaları ve küçük işletmeleri de göreceğiz.
Tüm bu çalışmalarda asıl amaç; bu insanların genellikle ya yerel otoriteler için problemden ibaret olduğu ya da topluma ait olmadıklarını anlatan yaygın iki hikayeye karşı tavır geliştirmek. “Bu, gerçekten önemli bir nokta çünkü Çingene ve Gezginlerin bu toplumun parçalarından biri olduğunu kabul etmeyen bir zihniyet var ülkede,” diyor Diaconescu. “Nesiller boyunca böyle düşünüldü.”
Kaynak: The Guardian