You are here
Home > Genel

Barselona “Süper Blok”lar Sayesinde Arabaları Kent Merkezinden Uzaklaştırıyor

Serkan Taşkent, Kadıköy Belediyesi Akademi, 12.04.2019


İklim değişikliği konusunda çalışan uluslararası kuruluşların yayınladıkları raporlara göre kentler sadece fırtınalar ya da deniz seviyesinin yükselmesi ile değil, aynı zamanda sıcak hava dalgaları, su kıtlıkları ve tedarik zincirinin bozulması sebebiyle de iklim değişikliğinden bir hayli etkilenecek. Kentler, küresel ısınmayla mücadele etmek adına karbon emisyonlarını bir an önce düşürmeliler. Fazladan her bir araç daha fazla hava, su ve gürültü kirliliğine, kazalara, ölümcül olaylara ve artan altyapı maliyetlerine neden oluyor. Dahası gittikçe kentleşen ve kentleşmeye devam edeceği düşünülen dünyada, arabalar basit bir uzam sorununa da sebep oluyor. Kentlilerin özel araçlarıyla seyahat etmesi için gereken yol ve park alanı kent alanlarının diğer kullanımı için çok daha az yer kalmasına neden oluyor.

Dünya kentleri bu konuda bir takım önlemler alıyor. Örneğin Oslo’da araçların kent merkezine girmesi yasaklanması söz konusu. Benzer bir şekilde geçen sene Madrid’de de kent merkezinde oturan kimseler haricindeki araçların kent merkezine girmesinin yasaklanmasının hedeflendiği açıklandı. New York’ta ise yoğun trafiği azaltmak adına Manhattan’daki 61. Cadde’nin güneyine inen arabalardan fazladan para alınmasına dair bir planın duyurusu yapıldı. Paris ise her ayın ilk pazar günü kent merkezine araç sokmamaya karar verdi. Bazı şehirlerde ise kapsamlı planlar söz konusu. Örneğin Hamburg, kent alanının %40’ını arabaların giremediği yeşil alanlara dönüştürmek istiyor. Montreal ise araçlardan azade bir sokaklar ağı inşa etmeyi planlıyor. Danimarka’da ise ufak kasabalar arasında bisiklet otobanları inşa ediliyor ve 2030’dan itibaren benzinli ve dizel arabaların satışını yasaklamak hedefleniyor.

Öte yandan dünyada bu kentlerin henüz hiçbiri Barselona’nın yaptığı gibi büyük planlara sahip değil. Barselona kent merkezinin yaklaşık 1.6 milyon nüfusu var ve son on yılda bu pek de değişmedi. Zira kent zaten oldukça yoğun; kilometrekare başına 16.000 insan düşüyor. Avrupa’da nüfus yoğunluğu açısından en kalabalık şehir (İstanbul’da nüfus yoğunluğunun kilometrekare başına 2750 kişi olduğunu belirtelim. Nüfus yoğunluğu en kalabalık şehir olan Filipinler’in başkenti olan Manila’da ise kilometrekare başına 53.000 kişi düşüyor). Dahası nüfus yoğunluğu yüksek diğer kentlere oranla Barselona’nın yeşil alanının da çok az olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki bir kent sakinine yaklaşık 2.7 metrekare yeşil alan düşüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyesi ise kişi başına 9 metrekare.

Sonuç olarak kent yoğun bir kentsel ısı adası etkisi altında. Isı üreten arabalar ve ısı tutan beton ve kaldırımlarla dolu kentler, çeperindeki kırsal bölgelere oranla genellikle önemli derecede daha sıcak olurlar ve Barselona da çevresinden yaklaşık 3 derece daha sıcak oluyor. Bu mevsimine göre bazen 7-8 dereceyi de bulabiliyor. Bu aşırı sıcaklıklar da özellikle çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere hassas nüfusa önemli ölçüde zarar veriyor.

Beton, yeşil alan eksikliği ve birçok araç aynı zamanda gürültü de demek. Barselona Avrupa’nın en gürültülü şehirlerinden biri. Dünya Sağlık Örgütü’nden alınan veriler ışığında hazırlanan Dünya İşitme İndeksi’nde Barselona dünyanın en gürültülü şehirleri arasında yedinci sırada, Avrupa’da ise ikinci sırada yer alıyor (Avrupa’nın en gürültülü şehri olan İstanbul ise dünyanın en gürültülü beşinci şehri).

Bugün Barselona sakinlerinin %44’ü tavsiye edilenden daha kirli bir havayı solurken, %46’sı da tavsiye edilenden daha yüksek bir gürültü kirliliğine maruz kalıyor. Barselona Küresel Sağlık Enstitüsü’nün kentin Dünya Sağlık Örgütü gibi diğer uluslararasın belirlediği fiziksel aktivite, hava girliliği, gürültü, sıcaklık ve yeşil alanlara erişebilirlik gibi standartları gözeterek hazırladığı bir rapora göre bu durum Barselona’da yılda yaklaşık 3.500 erken ölüme sebep oluyor. Öyle ki yerel bir epidemiyoloji kurumunun çalışmasına göre eğer AB’nin kabul gördüğü azot oksit seviyesine ulaşılsaydı kentteki 1.200 ölüm önlenebilirdi. Söz konusu seviyeye ulaşma durumunda ortalama yaşamın da yaklaşık 5 ay uzayacağı söyleniyor. Öte yandan söz konusu ölümlere ek olarak 18.700 astım krizi, 12.100 akut bronşit ve kalp-damarlara ilişkin 600 hastaneye yatış da kentteki yüksek azot oksit seviyesinden kaynaklanıyor.

Fotoğraf: Alamy, The Guardian

Dolayısıyla “süper blok” fikrinin Barselona’ya mahsus olmasının, kentin yüzyılı aşan grid planının ötesinde birtakım arka planları da mevcut. Zira ilk olarak 1987 yılında kentin gürültü haritası çıkarıldığında ve sonuçların çok fazla olduğu anlaşıldığında “süper blok” fikri ciddi olarak tartışılmaya başlandı. İlk “süper blok” ise 1993 yılında uygulandı; ikinci için ise bir on yıl beklemek gerekti. Ancak şimdi “süper blok” fikri çok daha ciddi bir uygulama süreciyle karşı karşıya.

“Süper blok” fikrinin sahibi olan ve yaklaşık kırk yıldır kent plancısı olarak çalışan Salvador Rueda, mevcut kent yönetiminin de desteğini alan bir kent planı ortaya çıkardı ve şu an uygulanmakta olan bu planla, Barselona’da var olan beş “süper blok”ların sayısının oldukça cesur bir hedefle 500’e çıkarılması hedefleniyor. İdeali dokuz binadan oluşan bir “süper blok” (superilles) yaratmak ve araba trafiğini “süper blok” içerisine sokmayarak söz konusu alanı kent sakinlerine açmak… Barcelona kentinde sayısı gittikçe artan “süper blok” fikrinin ana temasını bu fikir oluşturuyor.

Çizim: Javier Zarracina, Vox

Söz konusu plan iki aşamadan oluşuyordu: İlk aşamada “süper blok” içerisinde hız sınırını saatte 20 km ile sınırlı tutmak ve akabinde bunu 10 km’ye düşürerek kent yaşamını ve insanların kamusal alan kullanımını tamamen değiştirmek. Bu minvalde “süper blok”lar içerisinde kaldırım kenarına araba park etmek dahi yasaklanıyor ve sokaklar insanların oyun, spor ve hatta açık hava sineması gibi etkinlikler yapabileceği birer kamusal alana dönüştürülüyor. “Süper blok” fikrinin sahibi olan ve yaklaşık kırk yıldır kent plancısı olarak çalışan Salvador Rueda’ya göre planın tamamı uygulanırsa şu an sadece arabalara açık olan yolların %70’i aynı zamanda kent sakini yayalara da açılmış olacak. Rueda bu modelin sadece Barselona’da ya da İspanya şehirlerinde değil, herhangi bir şehirde de kullanılabileceğini savunuyor. Ve bunun yeni bir altyapı kurmaktan çok daha ucuza geldiğini söylüyor. Ancak yine de süper blok oluşumunun Barselona gibi hali hazırda grid bir kent planına sahip kentlerde daha kolay uygulanabileceğini söyleyebiliriz.

Barselona kent idaresinin “süper blok”lar özelinde altı hedefi söz konusu:

  • Daha sürdürülebilir hareketlilik
  • Kamusal alanın yeniden canlandırılması
  • Biyolojik çeşitliliğin ve yeşil alanların tesisi
  • Kentsel toplumsal doku ve toplumsal kaynaşmanın tesisi
  • Kaynakların kullanımında kendine yeterliğin tesisi
  • Sürekli denetim ile sürecin sonlanması

Söz konusu “süper blok” tasarımı, Kent Hareketlilik Planı ile eşzamanlı ve koordineli bir şekilde yürütülüyor. Zira 2014 yılının Ekim ayında 2013-2018 yılları arasını kapsayan beş yıllık Kent Hareketlilik Planını açıklayan Barselona kent idaresi, hedefini “kenti, sakinlerine geri verme” olarak koyuyordu. Söz konusu Kent Hareketlilik Planı’nda amaçlar ise şu şekilde özetleniyordu: Trafik kazalarınını sayısını azaltacak güvenli hareketlilik; ulaşım kaynaklı hava ve gürültü kirliliğini ve iklim değişikliğine yol açan enerji tüketimini azaltacak yenilenebilir ve temiz enerji tüketimiyle sürdürülebilir hareketlilik; kamu yollarının alternatif kullanımlarıyla eşit hareketlilik ve ulaşım sisteminde etkiyi artıracak verimli hareketlilik. Bu bağlamda kent içerisinde yaya, bisiklet ve toplu ulaşım olanaklarını artırmak ve özel araç kullanımını olabildiğince azaltmak hedeflenmekteydi.

Fotoğraf: Vox

“Süper blok” planı aynı zamanda yeşil alanlar, bisikletler, otobüs ağları ve çok daha fazlası için kapsamlı programları kapsıyor. Eğer doğru bir biçimde uygulanırsa bu planın büyük dünya şehirleri arasında Barselona’yı çoğu insanın bir araca sahip olmadığı, ihtiyaç duymadığı ve sokaklarına arabaların hükmetmediği ilk “araba-sonrası kenti” yapabileceği söyleniyor.

Bu vizyonun tam olarak mümkün olup olmadığına dair bir takım tartışmalar mevcut. Öyle ki önümüzdeki Mayıs’ta yerel seçimlerin gerçekleştiği düşünülürse planın kalıcı olup olmayacağı da tartışmaya açık. Söz konusu planı uygulamak kısa vadede bir takım trafik problemlerine ya da kentsel dönüşüm gibi geri tepmeleri içerisinde barındırabilir. Diğer ütopik kent planları gibi zamanla zayıflayabilir ya da bozulabilir. Ama en azından şimdilik, Barselona’nın kent planı yürütülmekte olan en iddialı, hızlı, yenilikçi, kenti insancıl endişelerle dönüştüren tasavvura sahip bir plan olarak dikkat çekiyor.

Şimdiye dek yaklaşık 5000 metrekarelik dört süper blok alan yayalaştırıldı ve kullanıma açıldı. Buralara saatte 10 km hızı geçmemek şartıyla yalnızca o bölgede ikamet eden kimselerin ve belirli saatler içerisinde sevkiyat araçlarının girmesine izin veriliyor. 2019 yılında ise buna ek olarak 21 bin metrekarelik bir ekleme yapılması düşünülüyor. Arabalara ayrılmış sokaklarının %70’inin aynı zamanda yayalara da açıldığı 500 “süper blok”luk bir kent tasavvurunun ilk ciddi adımları bu sene itibarıyla atılmaya başlandı.

Öte yandan 26 Mayıs’ta gerçekleştirilecek yerel seçimlerde çıkan sonuç ise bu planın geleceğini belirleyen ana etmen olacak. Zira bir bakıma, 26 Mayıs’taki seçimlerde oylanacak olan, 2015’te Barcelona’ya başkan seçilen sosyalist Ada Colau’nun “Sokağı Yaşamla Dolduralım!” anlayışıyla tasarlanan bu “süper blok”lar olacak.

Kaynaklar: Vox (1), Vox (2), The Guardian

Top