Bloomberg CityLab & McKinsey Sustainability
Yeni yayınlanan bir rapor, şehirlerdeki kritik altyapıyı korumak ve daha tehlikeli bir geleceğe hazırlanmak için hazırlıklı olunması gerektiğini söylüyor.
Haziran ayı sonlarında rekor kıran üç haneli sıcaklıklar Kuzeybatı Pasifik’e vurduğunda, bazı bilim insanları, bu yaz Batı Amerika’yı [ve daha birçok yeri] sarsan şiddetli kuraklık ile orman yangınları arasında bir sıcak hava dalgası olayından çok daha fazlasını gördüler. World Weather Attribution (WWA) grubundan araştırmacılar, yüzlerce insanın ölümüne neden olan yerel sıcaklıklardaki ciddi artışın, iklim krizinin tırmanmasında bir dönüm noktası olabileceğini belirledi. Hollandalı iklim araştırmacısı Geert Jan van Oldenborgh’un da The Daily‘de belirttiği gibi, “Bu tür sıcak hava dalgalarını kesinlikle çok daha olası kılan eşiği geçmiş olabiliriz.” Bir zamanlar onlarca yıl içinde gelmesi beklenen aşırı hava olayları bugün yaşanıyor ve çok fazla şehir bu duruma, tehlike arz edecek bir şekilde hazırlıksız.
Çevre politikaları ve iklim krizi gibi alanlarda işbirliği yapan bir belediyeler koalisyonu olan C40 Cities ve McKinsey Sustainability tarafından hazırlanan bu yeni rapor, şehirlerin iklim krizinin hızla tırmanmasına karşı savaş zamanı olarak kabul edilebilecek bir rol üstlenmeleri gerektiğini, aşırı hava olayları ile yüzleşmeye ve uyum sağlamaya hazırlanmaları gerektiğini savunuyor.
Geçtiğimiz günlerde Almanya ve Belçika’daki çeşitli kasabaları etkileyen [Türkiye’de de Rize ve Van’da etkili olan] yıkıcı sellerin, değişen iklim nedeniyle olduğu ve devam eden feci bir doğal afet dizisinin başlangıcı olabileceğini gösteriyor. Hindistan’da yüz milyonlarca insan ölümcül sıcak hava dalgaları olasılığıyla karşı karşıya; Vietnam’da, Ho Chi Minh Şehri’ni saran sel suları şehre milyarlarca dolara mal olabilir ve zamanla, yükselen deniz seviyelerinin etkileri Florida gibi kıyı şehirlerindeki gayrimenkullerin değerini on milyarlarca dolar azaltabilir.
Focused Adaptation: A Strategic Approach to Climate Adaptation in Cities yazarları ise iklim hareketi etrafındaki diyaloğun aylar içinde değiştiğine inanıyorlar. Şiddetli iklim değişikliklerinin ne zaman ortaya çıkacağını tartışmak yerine, artık giderek bu ciddi etkileri durdurmak için çok geç olduğu fikri konuşuluyor.
İklim riski konusundaki McKinsey uzmanı ve raporun yazarlarından biri olan Brodie Boland, “Dünyanın dört bir yanındaki şehirler, uyum sağlamak için yatırımlar konusunda seçimler yaptıkları bir andalar ve nereye para, zaman ve hedef koyacakları konusunda baş döndürücü bir dizi seçenekle karşı karşıyalar” diyor ve ekliyor: “Şehir liderlerine konuyla ilgili bir fikir edinmeleri ve eyleme geçmek için bir yer bulmalarını sağlayacak bir rehber sağlamak istedik. Planlama modu yerine anında eylem modundayız.”
Rapor, şehirleri daha dayanıklı hale getirmenin ve yerel liderlerin “fiziksel iklim tehlikelerinin çok yönlü, merkezi olmayan ve eşit olmayan sonuçları” üzerinde çalışmasına yardımcı olmak için yüksek etkili ve uygulaması kolay araçlar olarak seçilen 15 stratejiyi özetliyor. Bunlardan dördü her şehrin benimsemesi gereken evrensel çözümler: Araştırma ve risk değerlendirmeleri yoluyla farkındalığı artırmak, imar ve şehir planlaması gibi politikalarla iklim riskini dikkate almak, erken uyarı sistemleriyle yanıtları optimize etmek ve iklim sigortası gibi finansman programlarını geliştirmek. Geri kalan 11 tanesi ise kuraklık veya sel gibi sorunlar için iklim ve coğrafyaya dayalı bağlamsal stratejiler sunuyor. Genel olarak, ısıyı azaltan sokak ağaçları dikmek veya kıyı bariyerleri olarak tuz bataklıkları gibi doğal altyapılar kurmak gibi doğaya dayalı çözümler gibi. Bunlar, pek çok kriz karşısında fizibilite ve etki açısından en çekici olanlar.
Risk Kabul Ediliyor Ancak Birçok Kentin Uyum Planları Yok: “Bu Altyapı İflas Edecek”
Birçok şehir, şimdiye kadar ulaşım ve enerji geçişleri için emisyon azaltma planları önerdi veya iddialı hedefler belirledi, ancak birçoğu henüz kapsamlı risk değerlendirmelerini tamamlamadı. İklim ve çevresel risklerini değerlendiren ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan CDP North America, küresel ölçekte 800’den fazla şehrin iklim planlarını takip ediyor; CDP’den Katie Walsh’a göre, bunların %93’ü iklim riskini kabul ediyor, ancak %43’ünün insanları ve kritik altyapıyı güvende tutmak için uyum planları yok. Ayrıca, yerel liderler bütçe sorunlarının, konut sorunlarının ve yoksulluk sorununun harekete geçmelerindeki başlıca engeller olduğunu dile getiriyorlar.
Rapor yazarlarından Chester, “İklim değişikliğinin üzerimize çöktüğü kadar hızlı bir şekilde her şeyi iyileştiremeyiz” diyor. Rapor, su basan yolların trafiği nasıl düğümleyebileceğine ve toplu taşımayı nasıl devre dışı bırakabileceğine veya fırtına dalgalarının kıyı mülklerine nasıl zarar verebileceğine ve önemli elektrik hatlarını kesebileceğine dikkat çekiyor. “İklim değişikliği, altyapıyı değiştirebileceğimizden daha hızlı hareket ediyor. Bu altyapı iflas edecek. Altyapı başarısız olduğunda ne olacağını düşünmemiz gerekiyor.”
“800 Milyondan Fazla İnsan Su Seviyelerinin Yükselmesinden Etkilenebilir“
Kentler, dünya nüfusunun yarısından fazlasına ev sahipliği yapıyor ve 2050 yılında bu oranın %68’e çıkması bekleniyor. Üstelik bu kentler genellikle kıyı şeritleri, taşkın yatakları ve adalar gibi belli riskleri taşıyan yerlerde bulunuyor. Kentler ayrıca sera gazı emisyonlarının da büyük kısmının kaynağı durumunda. Mevcut sera gazı emisyonları dikkate alındığında, bazı iklim değişiklikleri ve buna bağlı riskler zaten kaçınılmaz durumda. Bu raporda da ele alındığı gibi iklim krizi, aşırı sıcaklar, sel, kuraklık ve orman yangınlarının şiddetini ve sıklığını önümüzdeki yıllarda artırabilir.
Dünyadaki tüm kentsel alanların %90’dan fazlası kıyı bölgelerinde ve 2050 yılına kadar 800 milyondan fazla kent sakini deniz seviyelerinin yükselmesinden ve taşkınlardan etkilenebilir. Ek olarak, 1,6 milyar insan kronik sıcaklığa karşı savunmasız hale gelebilir ve 650 milyon kişi su kıtlığı ile karşı karşıya kalabilir. Raporun ele aldığı temalardan biri de iklim riskinde önemli bir eşitlik sorunu olduğu. Çocuklar, yaşlılar, düşük gelirli topluluklar, bazı azınlık gruplar, engelliler ve kadınlar iklim nedeniyle oluşan risklerden daha fazla etkilenebilirler. Bu kesimler, çeşitli risklere karşı yeterli kaynağa ve uyarlanabilir kapasiteye sahip olmayabilir.
Kaynaklar: Bloomberg City Lab, McKinsey Sustainability