Düzenlenmeye başlandığı tarihten itibaren uluslararası su şirketlerinin, hükümetlerin ve Dünya Bankası gibi finans kuruluşlarının yönlendirmesi altında suyun ticari bir meta haline getirilmesine ve bu politikaların tüm dünyada yaygınlaşmasına zemin sağlayan bir etkinlik olan Dünya Su Forumu’na (WWF) karşı, 2009 yılında İstanbul’da düzenlenen Alternatif Su Forumu sonrası kurulan Su Hakkı Kampanyası, 10 Mart’ta Kadıköy Akademi’yi ziyaret etti. Kampanyanın aktivistlerinden Nuran Yüce, Su Hakkı Kampanyası olarak neler yaptıklarını, suyun temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi ve Anayasal güvence altına alınması için verdikleri mücadeleyi ve Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da yaşanan su sorununa karşı çözüm önerilerini bizlerle paylaştı.
Su; iklim değişikliği, neoliberal politikalar, artan nüfus, sorunlu kentleşme, kötü yönetim gibi pek çok nedenden dolayı her geçen gün azalıyor. Su kaynaklarının ve hizmetlerin özelleştirilmesi, artan su faturaları, milyonlarca insanın suya erişimini engelliyor. Yerel topluluklara ait olan yerel su kaynakları borularla taşınıyor, üzerlerine barajlar, HES’ler inşa ediliyor ve sular şişelenip satılıyor. Ancak bu uygulamalar, tüm dünyada irili ufaklı direnişleri, yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası örgütlenmeleri de beraberinde getiriyor. Suyun en temel insan hakkı olduğunu, kamusal niteliği göz önünde bulundurularak herkesin yeterli miktar ve kalitede suya fiziksel ve ekonomik olarak eşit biçimde erişiminin sağlanması ve su hakkını ekolojik sistemi koruyarak güvence altına alan yeni yönetim modellerinin oluşturulması gerektiğini savunan su hareketleri her geçen gün güçlenerek artıyor.
Su Hakkı Kampanyası da, dünyada ve Türkiye’de suyun özelleştirilmesine, ticari bir meta olarak ele alınmasına, yeni HES’ler ve barajlar inşa edilerek doğanın tahrip edilmesine, ekolojik dengenin bozulmasına karşı kolektif bir çözüm üretmeye çalışan ve suyun temel bir insan hakkı olduğunu savunan bir oluşum. Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği aktivistleri tarafından yürütülen Su Hakkı Kampanyası, Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi, Küresel Eylem Grubu ve Sosyal Demokrasi Vakfı’yla da işbirliği yapıyor. Aktivitelerini ise, Rosa Luxemburg Vakfı‘nın desteğiyle sürdürüyor. 2010 yılından beri yayın faaliyetleri gerçekleştiren Su Hakkı Kampanyası’nın, “Su Kanunu Tasarısı” – Eleştirisi ve Alternatif Su Kanunu Tasarısı, İstanbul’un Su Krizi ve Kolektif Çözüm Önerileri, Yeni Bir Su Politikasına Doğru, Küresel Bir Eğilim Olarak Suyun Yeniden Belediyelerin Yönetimine Geçmesi gibi su sorununu ele aldıkları ve çözüm önerileri ürettikleri kitap ve makaleleri de bulunuyor.
Kampanyanın aktivistlerinden Nuran Yüce, Su Hakkı Kampanyası için suyun; bütün hesapların, taktiklerin, stratejilerin ötesinde, vazgeçilmez bir “yaşam hakkı” olduğunu ve bu nedenle de suyun bir silah veya politik bir baskı aracı olarak kullanılmasının kabul edilemeyeceği gibi, ticari bir meta olarak alınıp satılmasının da kabul edilemeyeceğini belirtiyor. Kentlerde musluktan temiz ve içilebilir su akmasının temel meseleleri olduğunu vurgulayan Yüce, yerel yönetimlerin su hizmetleri kurumlarını ticari bir işletme mantığıyla işletmeyi bırakıp suyun bir kamu hizmeti olduğunun farkında olmaları ve bu bilinçle hareket etmeleri gerektiğinin altını çiziyor.
Su Hakkı Kampanyası’nın Türkiye’nin 4 büyükşehrinde (İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa) suyun birim fiyatı ve su faturalarına eklenen maliyet unsurları üzerine Ocak 2016’da hazırladığı rapora göre, Türkiye’de su hizmetleri özelleştirilmemiş olmasına rağmen ticari bir işletme mekanizmasıyla çalışan belediyeler tarafından kâr elde edilecek bir tüketim maddesi olarak görülüyor. Türkiye’de suyun ücretlendirilmesi, 2560 sayılı İSKİ Kanunu’na göre gerçekleştiriliyor ve bu kanuna göre belediyelerin suyun ticaretini yapmasının önü açılıyor. Son yıllarda artan su fiyatları ve su faturalarına eklenen maliyet unsurları özellikle yoksul kesimin bütçesinde suya ayrılan meblağı artırırken, İSKİ’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Harcamalarını İzleme Kılavuzu’na göre 2011-2014 yılları arasında su hizmetlerinden büyük kâr elde ettiği ve bütçesinden her sene İBB’ye kaynak aktarımı yaptığı görülüyor.
Su Hakkın Kampanyası’na göre, suyun tam maliyet prensibiyle ücretlendirilmesi, su hizmetlerinin tüm yükünün vatandaşların omuzlarına yüklenmesi ve sudan kâr elde edilmesi toplumsal adalet açısından asla kabul edilebilir bir durum değil. Bu nedenle, Su Hakkı Kampanyası olarak, musluklardan temiz ve içilebilir su akması, su hizmeti alt yapılarının (apartman içindeki borular dahil) kamu kaynaklarıyla yenilenmesi ve temel ihtiyaçlar (içme, beslenme ve temizlik) için gerekli olan suyun hanelere ücretsiz sağlanması için “Susarak Yaşanmaz, Susuz Hiç Yaşanmaz” adlı bir imza kampanyası başlatmış durumdalar. Su kaynaklarının korunması, suyun satılabilir bir meta değil de bir yaşam hakkı olarak tanınıp Anayasal güvence altına alınması için herkesin katkısını bekliyorlar.
İmza kampanyasına buradan katılabilirsiniz.