Amerikan kentleri uçurumun kenarında duruyor. Ekonomik durgunluk nedeniyle kaynakları tükenen, ırksal adaletsizlik ve huzursuzluk nedeniyle parçalanan, ezici bir halk sağlığı krizinin yükünü taşıyan kentler, belediye finansmanı ve çalışma pratiklerinin geleneksel formüllerinin kentsel yaşantıyı sürdüremeyeceğini gösteriyor.
Bu yeni planda [2 trilyon dolarlık The American Jops Plan] “altyapı” köprülerin, tünellerin ve yolların yeniden inşası ile kurşun içerikli boruların değiştirilmesini de kapsayacak şekilde geniş bir temelde tanımlanıyor. Kentleri iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale getiren, elektrikli araç şarj istasyonları gibi yeni teknolojileri içeriyor. Dahası “hafif altyapı” olarak tabir edilen, toplumlar için altyapı kadar gerekli olmakla birlikte, çoğu zaman konuşulmayan ev, sağlık ve aile bakımı gibi çeşitli tasarılara yatırım yapılmasını öneriyor.
Hafif altyapının plana dahil edilmesi, çalışan ailelerin sosyal istikrar ve ekonomik fırsat arayışında karşılaştıkları gerçek engellerin önemini gösteriyor. Bu hizmetler, sadece kriz yönetimi için platformlar olarak görülmekten ziyade, ailenin ekonomik üretkenliği lehine olacak biçimde engelleri yıkabilen entegre bir destek paketi olarak anlaşılmalıdır.
Detroit’in iflası, kenti yeniden tahayyül etme fırsatı yarattı.
Aslında 2013’ün Detroit’i, şu anda birçok Amerikan kentini etkileyen koşulların bir mikro örneğiydi; artan ırksal ve sınıfsal eşitsizlikleri, yetersiz emeklilik sistemleri, güvensizlik… Ancak bu iflas, salgının şimdi yaptığı gibi, değişime açılan bir kapı haline geldi.
Sürecin gösterdikleri de bu nedenle önemli… İlerlemek için, önceki normali yeniden oluşturmakla kalmayın ve yaptığımız her şeyi ekonomik içerme, ırksal eşitlik ve iklim değişikliğiyle mücadelede ilerleme vaadine odaklayın.
Kaynak: City Lab