İklim krizini dünyamız her gün deneyimlerken, iklim literatüründeki kavramlar da gün geçtikçe değişti ve politik bir saflaşmanın göstergesi haline geldi. Ancak çoğu zaman alışkanlıklar ağır basıyor ve yaşadığımız krizi normalleştiren eski kavram setiyle konuyu “açıklamaya” çalışıyoruz.
Aras Aladağ, 21.01.2020, Kadıköy Akademi
Bilindiği gibi 2015 yılında Paris İklim Anlaşması kapsamında sera gazlarının salımlarını azaltmaya dönük bir çerçeve sözleşme üzerinde anlaşılmıştı. Anlaşmaya göre küresel sıcaklık değerinin sanayileşme öncesi döneme göre 2 derece artışla sınırlandırılması hatta mümkünse 1,5 derecede tutulması öneriliyordu. Bir yıl içerisinde yeterli sayıda ülkenin anlaşmayı imzalamasıyla anlaşma 2016’da yürürlüğe girdi. Aynı zirvenin önüne koyduğu hedeflerden biri olarak değerlendirilebilecek olan kapsamlı bir rapor ise 2018 yılında yayınlandı. BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2018 yılında yayınladığı bu raporda dünyanın önde gelen bilim insanlarının katkılarını almış ve 12 yıl içerisinde hükümetlerin radikal önlemler almaması durumunda geri dönüşü olmayan bir yola girileceği uyarısında bulunmuştu. 91 yazar, 133 katkıda bulunan yazar ve 6.000’den fazla referans içeren bu kapsamlı rapor, iklim krizi hakkında hazırlanan en kapsamlı ve bilimsel metin olarak değerlendiriliyor.
Sadece bilimsel metinler değil, somut olgular da yıllardır büyük bir kriz içerisinde olduğumuzu hatırlatıyor. Sadece Avustralya’da aşırı sıcaklar ve kuraklık nedeniyle geçtiğimiz Eylül’den beri devam eden yangınlarda 10.3 milyon hektar alan yok olurken, yaklaşık 500 milyon hayvanın öldüğü ve koala nüfusunun üçte birinin yok olduğu tahmin ediliyor. Avustralya dışında, dünyanın birçok yerinde yaşanan aşırı iklim olayları nedeniyle tarımsal üretim düşüyor, sel veya kuraklık nedeniyle de insanlar göç etmeye başlıyor. Savaşlar, ekonomik kriz ve açlık nedeniyle var olan mültecilere daha şimdiden yüz binlerce iklim mültecisi eklenmiş durumda. Önümüzdeki yıllarda buzulların erimesindeki artış devam edip deniz seviyesindeki yükselme arttıkça iklim mültecileri sayısında ciddi artışlar olması bekleniyor.
Durum böyleyken, yaklaşmakta olan felaket konusunda politikacıların büyük bir kısmı durumun ciddiyetinden uzak demeçler vermeye ve iklim kriziyle mücadele etme konusunda ayak diremeye devam ettiler, ediyorlar. ABD Başkanı Donald Trump çeşitli vesilelerle konuyu dalgaya alan demeçler verdi ya da tweetler attı. Trump, New York’ta üşüdüğü, küresel ısınmanın büyük bir yalan olduğu, Paris Anlaşması’ndan çıkarak ABD ekonomisini büyük bir zarardan kurtardığı gibi açıklamalarda bulundu. Sadece Trump değil, konuya duyarlı görünen birçok ülkenin liderleri de uluslararası toplantılarda konunun aciliyeti konusunda hazırlanan metinlere imza atarken ülkelerinde ciddi anlamda politika değişikliğine gitmeyerek sorunun bir parçası olmaya devam etti.
İklim Terminolojisi Değişti
Politikacıların iklim krizi ve ekolojik yıkıma dair ayak diremeleri devam ederken iklim terminolojisine dair yapılan tartışmalar da çeşitli sonuçlar vermeye başladı. Politikacıların durumu normalleştirme ve olağanlaştırma adına ürettikleri söylemlere karşı durumun ciddiyetini göstermek adına terminolojide değişikliklere gidildi. Artık birçok oluşum, iklim ve ekoloji alanına dair var olan alışıldık kavramları terk ederek yenilerini kullanıyor. Örneğin The Guardian gazetesi yaşanmakta olan ekolojik yıkımı daha doğru tanımlayabilmek için geçtiğimiz aylarda yayın standartları rehberini güncellediğini duyurdu. Bu karara göre gazete alışılagelen bazı kavramları kullanmayı terk etti ve birçok kurum da buna benzer şekilde kullandıkları kavramları daha doğru seçme konusunda çaba içerisine girdi.
Dünyanın karşı karşıya olduğu ekolojik yıkımı daha doğru tanımlamak üzere The Guardian’ın yayın standartları rehberinde yaptığı değişikliklerden bazıları şöyle:
- “İklim değişikliği” yerine “iklim acil durumu” ya da “iklim krizi”
İlk ifade, yaşadığımız şeyi olağan bir süreçmiş gibi algılatıyor, iklim krizi ise durumun aciliyetini ve harekete geçmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
- “İklim şüphecisi” yerine “iklim bilimi inkârcısı”
Şüphecilik bilimsel gelişme için ihtiyaç duyulan ve gerçeği arama noktasında ihtiyaç duyulan olumlu bir anlam içeriyor. Oysaki iklim krizinin yaşanmadığını iddia eden birçok kişi, mevcuttaki bilimsel verileri ve yaşanan iklim olaylarının esasta insan faaliyetlerinden kaynaklandığını inkâr edenlerden oluşuyor. Bu yüzden, iklim şüphecisi yerine iklim bilimi inkârcısı daha doğru bir kullanımdır.
- “Küresel ısınma” (global warming) değil “küresel ısıtma” (global heating)
İlki dünyanın kendi kendine ısındığı izlenimi verirken ikincisi bu olgunun insan faaliyetlerinden kaynaklandığını belirtmektedir ve teknik olarak daha doğru bir kullanımdır.
- “Karbon emisyonları” ya da “karbon dioksit emisyonları” yerine “sera gazı emisyonları”
Karbon emisyonları doğru olmakla birlikte gerçeğin sınırlı bir parçasını ifade etmektedir. Metan, azot oksit vb tüm gazları kapsayan doğru kullanım sera gazı emisyonlarıdır.
- “Balık stokları” yerine “balık popülasyonları”
Balıkların sadece insanlar için olduğu fikrini uyandıran stok kelimesi yerine denizlerin ve okyanusların doğal yapısında hayati bir rolü belirtmesi bakımından popülasyon kavramı daha doğru bir kullanımdır.
- “Biyoçeşitlilik” yerine “yaban hayatı”
***
Tüm bu farklı kullanımlar önemsizmiş gibi durabilir, ancak kullanılan dil insan zihninde yarattığı çağrışımlarla bambaşka etkilere sahip olabilir ve insanların davranışları üzerinde etkili olabilir. Üstelik kullandığımız kavramları doğru seçerek, geleceğe ait bir tartışma yapmadığımızı, hemen harekete geçmemiz gerektiğinin altını daha güçlü bir şekilde çizebiliriz.
Benzer şekilde “çevre” kavramının kullanımı da insanı “merkez”e alan ve doğanın geri kalan kısmını insan referansıyla tanımlayan, ona tabi kılan bir kullanım olduğu için uzun zamandır tercih edilmiyor. Bu yüzden “ekoloji” kavramı günden güne daha fazla tercih edilirken “çevre” kavramının kullanımı terk ediliyor. Özetle, yaşadığımız krizi kriz olarak tarif etmek, iklim değişikliği yerine iklim krizi, çevre yerine ekoloji, küresel ısınma yerine küresel ısıtma diyerek, değişime çok basit bir yerden, kullandığımız dilden başlayabiliriz. Sonrasında ise fosil yakıtları terk etmeyen ve doğal kaynakların tüketilmesine aldırış etmeyen üretim ve tüketim sistemi ile büyük bir mücadeleye girişmemiz gerekecek.