Akıllı kent kavramı hayatımıza yaklaşık 20 yıl önce girmiş olsa da hız kazanması IBM’nin bu konuyu bir ticaret alanına çevirmesiyle başlamıştır. Kurumsal bir hikaye olarak akıllı kentler adlı makalede Ola Öderström; IBM’nin dünya kentlerinin sorunlarını şirketin çözebileceği bir çerçeveye indirgeyerek ticari bir başarı elde ettiğini ve bu sayede akıllı kent teknolojisi pazarında zorunlu bir geçiş noktası olmayı başardığını iddia ediliyor. Hikaye, şehir yöneticilerini dijital teknolojinin kullanımının tüm sorunları çözemese de bir çok sorunu ortadan kaldıracağına ikna etmiştir.
Smart City Hub, Herman van den Bosch, Türkçesi: Muzaffer Yunus Aydın
Akıllılığın Üç Dalgası
Yakın bir zamanda yayınlanmış Akıllı Kent Stratejileri raporu da akıllı kent politikalarının ilk dalgası olan şirket odaklı gelişimi ve özellikle yeşil/eko şehirlerin gelişimini bağdaştırarak Öderström’u desteklemektedir.
İkinci dalga sırasında; yerel makamlar, dijital platformlar, açık veri portalları, ortak tasarım süreçleri, inovasyon yarışmaları gibi araçları kullanarak yurttaşlarının ihtiyaçlarına öncelik vermeye başlamıştır. Aynı zamanda New York’taki gelir eşitsizliğininin ulusal ortalamayı aştığını ve halkın neredeyse %45’inin yoksulluk sınırında ya da bu sınırın altında olduğunu hatırlatan yönetim, yüksek hızlı veri aktarım kapasitesinin gelişimine vurgu yaparak genişbant altyapısına yatırım yapmaya karar verdi. Aslına bakarsak sorunun nedeni tam olarak da bu değil!
Aynı zamanda ise Uber, Lyft ve Airbnb gibi hızlı büyüyen teknoloji girişimleri beklenmedik bir şekilde üçüncü dalgayı başlattılar. Bu girişimler, eski tip iş modellerini yıkarak ve hükümetleri baypas ederek, akıllı çözümleri doğrudan tüketiciye sunmaktadır.
Üç Dalga, Aynı İçerik
Temel olarak, yukarıda bahsettiğimiz üç dalgayı oluşturan içerik bir değişime uğramamıştır. Başlangıçtan şu ana dek bilgi ve iletişim teknolojisi (BİT) altyapısı ve veri analitiği, çeşitli kent sorunlarının çözümü için en önemli araç olarak görülmektedir. Akıllı Kent Stratejileri Raporu’nda bu çıkarımı “Altta yatan hedeflerden bağımsız olarak, akıllı kentler öncelikle BİT çözümlerinin kullanılması ve karar alma mekanizmasını geliştirmek için veri toplanması ve analiz edilmesi ile ilgilidir” diyerek desteklemektedir.
Aşağıdaki grafik de bu sonucu bir şekilde gözler önüne sermektedir. Akıllı şehir alanında ve sorunlarında değişimler olsa da akıllı şehir teknoloji pazarı görünür bir sapma olmaksızın giderek büyümektedir.
Margarita Angelidou’nun bilimsel araştırması da bu görüşü desteklemektedir. “15 Kent Planında Akıllı Kent Karakterlerinin Önemi” isimli makalesinde, bilgi ve iletişim teknolojilerinin çalışılan her kentin işlevselliğini arttırmada önemli bir yere sahip olduğu sonucuna ulaştı. Dahası, bu şehirlerin bir çoğu alt-üst yaklaşımı içermemekte, yerel ihtiyaçlara çok az cevap vermekte ve gizlilik ve güvenlik konularını hafife almaktadır.
Dördüncü Bir Dalga
Akıllı kentlere yönelik artan ilgiye karşı güçlü bir eleştiri sistemi ortaya çıktı. Kısa bir özetini burada bulabilirsiniz. Bu eleştiride yinelenen şey, kentsel problemler ile dijital teknolojiler arasında nedensel bir ilişki olduğu varsayımının reddedilmesidir.
Bu eleştiri gereken ilgiyi çekti. Yeni şehircilik hareketi ile diğerlerinin de aralarında yer aldığı akıllı şehirlerin dördüncü bir dalgası, şehirlerdeki akıllı büyümenin on aşamasında dijital teknolojinin ve verilerin kullanılmasından hiç bahsetmiyor:
Akıllı büyüme, binaların kullanımlarını çeşitlendirme, çeşitli konutlar, ulaşım seçenekleri, halihazırda bulunan mahallelerdeki gelişim ve topluluk katılımı gibi seçenekleri teşvik eden bir kalkınma yaklaşımıdır.
1) Arazi kullanımını şekillendir
2) Kompakt Tasarımları Avantajlı Hale Getir
3) Konut çeşitlerini ve olanaklarını yarat
4) Yürünebilir Mahalleler Oluştur
5) Farklı, çekici topluluklar oluştur
6) Açık alanları, tarım alanlarını, doğal güzellikleri koru
7) Mevcut toplulukları doğrudan geliştirmeye çalış
8) Ulaşım olanakları yarat
9) Kalkınma planlarını öngörülebilir, adil ve uygun maliyetli oluştur
10) Kalkınma planlarında sermayedarların ve topluluğun beraber çalışmasını teşvik et
Kentsel Sorunlar
Kentlerin orta ve üst sınıf için yaşaması en muhteşem olan yerler olduğu düşüncesinin alt sınıflar için geçerli olmadığını söylemeye gerek duymuyoruz. Burada sadece, su, elektrik, sağlık, eğitim, barınma, ulaşım ve güvenlik gibi temel sayılabilecek ihtiyaçların dünyanın neredeyse her kentinin yoksul kısımlarında yetersiz olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Ayrıca şehirdeki refah düzeyinin yükselmesiyle beraber yaşanan soylulaştırma, yoksul kesimlere yerlerinden ayrılmaları ve şehrin merkezinden uzaklaşmaları için baskı yapmaktadır.
İlk aşamada nüfusun daha yoksul kesimlerini etkileyen bu sorunlar dışında, çoğu bölge kirlilik, trafik sıkışıklığı, kalabalık ve yüksek konut masraflarından muzdariptir.
Ayrıca, küresel düzeyde kentleşme hızı çok yüksek. Her gün, kentsel alanlar göç ya da doğum nedeniyle çoğunluğu yoksul neredeyse 150.000 yeni yurttaşa sahip oluyor. 2011-2050 yılları arasında, dünyadaki kentsel nüfusun %72 oranında artarak 3,6 milyardan 6,3 milyara ulaşması; kentsel/kırsal nüfus payının ise 2011’deki oranı %52’den 2050’de %67’ye yükselmesi öngörülüyor.
Yeni Bir Yaklaşım: Kapsayıcı Büyüme
Akıllı Kent kavramı, teknik ve teknolojik çözümlerin üstünde fazla durması ve kentin her sorununu çözebileceği iddiasına sahip olması nedeniyle modasını yitirmektedir. Sonuç olarak, başlıca kentsel sorunlara ve çözümlerine odaklanan yeni bir anlatıya ihtiyaç duymaktayız. Kentsel sorunlar başlıca üç kategoriye ayrılmaktadır; temel ihtiyaçların yetersizliği, yeryüzünün yağmalanması ve adaletsizlik. Çözümler de üç başlıkta incelenebilir;
- Tüm vatandaşların refah seviyesinin artırılması; iş olanakları ya da en azından yeterli bir gelirin oluşturulması, yeteri sayıda ve yaşanabilir seviyede konut, eğitim, sağlık ve ulaşım yanında, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre.
- Döngüsel bir ekonomiye dayanarak refahı geliştirirken; kaynakların yeniden kullanılmasının teşvik edilmesi; CO2 emisyonunun önümüzdeki 30 yıl içinde terk edilmesi; ulaşımın yürümeye, bisiklete, toplu taşımaya ve paylaşımlı otonom araçlara dayanması; kısaltılmış ve daha bölgesel tedarik zincirlerinin oluşturulması.
- Gelir ve fırsat eşitliğini artırarak çeşitliliğe değer veren, doğaya ve hayvan haklarına saygılı, demokrasiyi savunarak yerel yönetimlere önem veren ve dolayısıyla vatandaşların bu sürece dahil olmalarını teşvik eden adil bir toplum oluşturmak.
Bu çözümleri tek bir çatı altında toplamak zorunda olsaydım, bu çatı kapsayıcı büyüme olurdu.
Peki ya “akıllı”?
Yine de sahip olduğumuz sorunlara karşı dördüncü bir çözüm ekliyoruz ve tahmin edebileceğiniz gibi bu, akıllılık ya da daha iyi bir dijital bağlantısallıktır.
İlk etapta dijital teknoloji ve veri kullanımı kapsayıcı kalkınmanın bir çok yönünü desteklemektedir. Dahası dijital bağlantı, örneğin hızlı internetin varlığı, kendi içinde insanların yaratıcı olması için sınırsız bir destek sağlamaktadır. Bu geleneksel olarak farklı alanlarda çalışan disiplinlerin bir arada çalışmasını sağlayabilir. Bununla birlikte, dijital bağlantıdaki ahlaksızlıkların ve kötülüklerin belirli gruplar tarafından ele geçirilmesine izin verilmemelidir. Bu nedenle, birlikte çalışabilirlik ve açık standartların şeffaf bir şekilde kullanılması oldukça önemlidir.
Öyleyse neden akıllı kent kavramını; refah, döngüsellik, adalet ve dijital bağlantısallığa dayalı olan kapsayıcı kent kavramıyla değiştirmiyoruz?
Kaynak: Smart City Hub