Hollanda Delft Teknoloji Üniversitesi’nde teknoloji etiği öğretim görevlisi Jathan Sadowski’nin The Guardian’da yayınlanan yazısının çevirisidir.
“Teknokratlar ve şirketler, sosyal problemleri ve ekonomik durgunluğu, ilerlemeye ve büyümeye dönüştürebileceklerini düşünebilir. Ancak şehirler, optimize edilebilen makineler, deney yapılacak laboratuvarlar ya da kullanıcıların bulunduğu platformlar değildir. Bu ortaklıklarla kentin bazı kısımlarını şirketlere teslim edilmesi, yetkililerin yurttaşlarına karşı sorumluluk ve hesap verilebilirlikten çekilebileceği bir yol olamaz. Kimse, şehir yönetimini özelleştirmeye uğraşan Alphabet’i, Uber’i ya da başka bir şirketi seçmedi.”
Alphabet’in (Google’ın ana şirketi) yeni bir girişimi olan Sidewalk Labs, Toronto’da bir kıyı bölgesinin yeniden yapılandırılmasından sorumlu olacak. Bu akıllı şehir projesi, tedirgin edici mi?
Alphabet’in iştirakleri, otonom araçlardan akıllı evlere, yapay zekadan biyoteknolojiye kadar değişen pek çok konuyu ele alıyor. Bu açıdan da şirketin bir şehri planlaması, inşa etmesi, işletmesi olağan gözükse de şaşırtıcı olan, büyük bir şehrin kendilerine ait cezbedici bir gayrimenkul alanını, Alphabet’e mutlulukla teslim etmesi. Geçen haftalarda bu proje ile, kentsel teknolojiye odaklı Alphabet’in iştirakı Sidewalk Labs ve Toronto kenti arasında bir ortaklık kuruldu. Sidewalk Labs bu kapsamda Quayside kıyı bölgesini yüksek teknolojili bir şehre dönüştürecek.
‘Sidewalk Toronto’ adlı proje, planlandığı haliyle gerçekleşirse Kuzey Amerika’nın bu ölçekteki ilk akıllı şehir örneği olacak. The Globe and Mail’de yer alan habere göre, girişimin Kanada’daki yeni Google merkezinin de dahil olduğu 300 bin metrekareyi aşkın bölgenin teknoloji ve şehirciliği birleştiren bir test alanı olabileceği belirtiliyor. Bu alan, Alphabet’in kendi ‘kentsel yaşam laboratuvarına’ sahip olması anlamına gelebilir. Aynı zamanda yapılacak çalışmalarda, sistemlerin ve tekniklerin gerçekte nasıl çalıştığı ve insanların bundan nasıl etkilendiği incelenebilir.
Dünyanın çeşitli şehirlerinde de örnekleri görüldüğü üzere, kent laboratuvarlarına doğru bir eğilim görülüyor. Sidewalks Labs’in New York’ta da dahil olduğu bir proje var. Belediye başkanları ve teknoloji yöneticileri, kentsel laboratuvarlarını yenilik ve ekonomik büyüme alanları olarak yüceltiyor. Bu girişimin küresel ölçekte etkileri olabilir, buna benzer projeler diğer şehirler için de birer örnek haline gelebilir. Oysa, kentsel geleceğimizin yaratılmasına ilişkin bu model, aynı zamanda, insanların üzerinde kar odaklı şirketlere daha fazla kontrol sunmanın sinsice bir yolu da olabilir.
Google’ın kurucusu ve Alphabet Yönetim Kurulu Başkanı Eric Schmidt, projeye ilişkin The Globe and Mail’de yayınlanan açıklamasında: “Birilerinin bize bir şehir verip bizi yetkili kılması sonucu yapılabilecek herşeyi yapma düşüncesi, bizi heyecanlandırdı ve Sidewalk bu şekilde kuruldu” diyor. Bu arzular şüphe uyandıracak nitelik taşıyor.
Şehirler arasında kaynaklar için yoğun bir rekabetin yaşandığı bir dönemde, birçok şehirde yönetimler, sürekli büyümeye, büyük getirilere ve kamu-özel ortaklıklarına odaklanıyor. Bunun sonucunda girişimleri cezbetmek için adım atılıyor, bir çeşit yenilikçilik ekosistemi yaratılıyor. Ayrıca, teknoloji şirketlerine düşük vergi ve gevşek hukuki düzenleme olanakları sunuluyor. Bu şekilde, şehrin kendisi, Silikon Vadisi’nin yeni teknolojileri inşa edebileceği ve test edebileceği başka bir platform haline geliyor .
Teknokratlar ve şirketler, sosyal problemleri ve ekonomik durgunluğu, ilerlemeye ve büyümeye dönüştürebileceklerini düşünebilir. Ancak şehirler, optimize edilebilen makineler, deney yapılacak laboratuvarlar ya da kullanıcıların bulunduğu platformlar değildir. Bu ortaklıklarla kentin bazı kısımlarını şirketlere teslim edilmesi, yetkililerin yurttaşlarına karşı sorumluluk ve hesap verilebilirlikten çekilebileceği bir yol olamaz. Kimse, şehir yönetimini özelleştirmeye uğraşan Alphabet’i, Uber’i ya da başka bir şirketi seçmedi.
Kentsel laboratuvarların güçlü, kullanışlı teknolojilerin tasarımında yardımcı olabileceğinden şüphe yoktur. Ancak akıllı kentsel geleceğin inşa edilmesi, teknoloji uzmanlarına milyarlarca şehrin üzerinde hakimiyet yolunu açacağı anlamına gelmiyor. Eğer öyleyse de, bu yaşamak istememiz gereken bir gelecek değil.
Kaynak: The Guardian