You are here
Home > Blog

Yaşlı Dostu Kentlerden: Kentlerin Tasarımı Yaşlanma Olgusuna Nasıl Ayak Uydurabilir?

Kentlerin geçirdiği demografik değişim, beraberinde yaşlı dostu tasarım ihtiyacını da getiriyor. Yaşlılara özel ikamet birimlerinden sürücüsüz araçlara, kentsel konutlandırma ve ulaşımın geleceğinin yalnızca yaşlılara odaklanma ihtimali baş göstermiş durumda…

Alice Grahame, The Guardian

Kaçış yok, ister beğenelim ister beğenmeyelim, hepimiz yaşlanıyoruz. BM’nin Dünya Nüfusu Tahminleri Raporu’na göre, dünyadaki yaşlı nüfus, benzeri görülmemiş bir hızla artıyor. 2050 yılına gelindiğinde, insanlık tarihinde ilk defa, 65 yaş üzeri nüfus 15 yaş altı nüfusu geçmiş olacak. 100 yaşını aşmış insanların sayısı yüzde 1000 artmış olacak. Ve yine o zamana kadar nüfusun yüzde 70’inin kentlerde yaşıyor olması beklendiğinden, bu durum büyük zorluklar doğuracak ve kent yönetimleri de buna ayak uydurma ihtiyacı duyacak.

Elbette, nüfusun yaşlanması tamamen kötü bir şey değil; aynı zamanda sağlık hizmetlerinin geliştiğine ve yaşam beklentisinin arttığına delalet. Ancak, yaşlandığımızda, konut, ulaşım ve sosyal ihtiyaçlarımız da değişiyor. Politika belirleyiciler şehir plancıları ve mimarlar da, bu konuda hazırlıklı davranarak, yaşlanan nüfusun tatminkar yaşamlar sürmelerini olağan kılabilir.

Mühendislik hizmetleri sağlayan küresel bir firma olan Arup, söz konusu demografik değişime yetkili mercilerin nasıl cevap verdiğini inceleyen bir rapor yayınladı. Firmanın “Shaping Ageing Cities” (Yaşlanan Kentleri Biçimlendirmek) adlı raporunun proje ekibinin lideri Stefano Recalcati, yaşlılarını yaşam kalitelerinin korunması için kent yönetimlerinin adapte olması gerektiğini açıklıyor ve şöyle konuşuyor: “Yaşlanma eğiliminin farkında olmak önemli. Dünya kentlerine bu konuda çok önemli görevler düşüyor. Kentler, yaşlıların toplumda aktif bir rol oynamaya devam etmesini ve dışlanmamasını sağlamak için değişmek durumunda kalacak. Dışlanma, sağlık üzerinde de olumsuz etkileri olan bir şey ve dolayısıyla bunun önlenmesi çok önemli.”

Recalcati sözlerine şöyle devam ediyor: “Küçük yenilikler değişim yaratabilir. Yaşlılar, araba kullanmama eğiliminde oluyor ve toplu taşımayı ve yürümeyi tercih ediyor. 65 yaş üzerindeki ortalama bireyin yürüme hızı saatte üç kilometre. 80 yaşa gelindiğinde bu hız 2 kilometreye düşüyor. Çalışma çağındaki bireylerin ortalama hızı ise saatte 4.8 kilometre. Toplu taşıma durakları, dükkanlar, banklar, gölgelik ağaçlı alanlar, umumi tuvaletler gibi üniteler arasındaki mesafenin azaltılması ve karşıdan karşıya geçmek için yayalara tanınan sürenin uzatılması yaşlıların dışarıya çıkma oranını yükseltecektir.”

İngiltere’de hükümet, yaşlanma ve obezlik gibi sağlık sorunlarına odaklanmak üzere tasarlanmış 10 yeni yerleşim alanının inşa edileceğini geçtiğimiz günlerde duyurdu. Daha aktif yaşam biçimlerini teşvik etmenin yanı sıra, ilgili tasarımlar aynı zamanda kaldırımların daha geniş ve düşme riskini daha az taşır nitelikte olmasını, hareketli LCD tabelaları, demans hastası bireylerin hareket edebilmesine daha uygun sokakları ve yaşla ilgili diğer koşulları da içeriyor olacak. Londra merkezli “Living Streets” (Yaşayan Sokaklar) adlı sivil toplum kuruluşu da, yaşlılarla sokak mülakatları gerçekleştirerek, kent alanında ne tür iyileştirmelere ihtiyaç duyulduğunu tespit etmeye çalışıyor. Kuruluş aynı zamanda, olumlu yasal ve altyapısal değişiklikler üzerinde etki gücü yaratmak adına, stratejik düzeyde kampanyalar da yürütüyor. Kuruluşun yürüttüğü “Time to Cross” (Karşıdan Karşıya Geçme Zamanı) adlı proje, yayaların geçiş sürelerinin uzatılması gerektiğine dikkat çeken bir projeydi ve Transport for London (TfL, Londra kentine ulaşım hizmeti veren kurum) da bu proje sayesinde karşıdan karşıya geçme süreleri konusunda değişikliğe gitti.

Erişilebilirlik konusunu ele alan kentler, yaşlı dostu kent olma yarışında üst sıralara tırmanabiliyor. Son yıllarda, kentlerin hem engelli hem de yaşlı kent sakinleri ve ziyaretçileri için erişilebilir kılınması konusunda birtakım çabalar da ortaya kondu. Berlin, 2020 yılına dek yüzde 100 erişilebilir bir kent olmayı hedefliyor. Kent yönetimi, kaldırımların genişletilmesi, yol geçişlerinde dokunmatik rehberlerin konması ve tramvay ve otobüslere daha kolay erişim gibi önlemler almak üzere işe koyuldu. Milano kentiyse bu yıl yüksek standartlı bina tasarımı ve toplu taşımaya erişim kolaylığı gibi nitelikleri sayesinde Avrupa Komisyonu’nun verdiği “Access City Award” (Kentsel Erişim Ödülü) almaya hak kazandı.

Peki şehir plancıları, mevcuttaki emekli evlerinden ne tür dersler çıkarabilir? Bu tür evler, ABD’de popüler ve dünyanın diğer yerlerine de yayılmaya devam ediyor. Bu kapsamda ayrı ve muhafazalı 55+ yaş siteleri kurgulanıyor. Kopenhag Güzel Sanatlar Akademisi’nden mimar Deane Simpson, Londra’daki Mimari Müzesi’nde gerçekleştirilen bir etkinlikte yaptığı konuşmada, yaşlanan nüfus için kentsel planlamadan bahsetti. Simpson, “Young-Old: Urban Utopias of an Ageing Society” adlı kitabında, 55-75 yaş aralığında, harcayacak parası ve sıhhati yerinde olan kişilerin alışkanlıklarına odaklanıyor. Simpson, bu tür bir yaşam biçiminin insanları toplumun kalan kısmından kopardığını söylüyor. Simpson’a göre, bu noktada yaşlanma bir tür ayrımcılık aracına dönüşmüş oluyor. Ancak bu tür sitelerin de, aktif ve deneyim dolu bir yaşam tarzına olan özlemi yansıttığını da kabul ediyor.

ABD’ye özgü emeklilere özel yaşam alanları dünyanın pek çok yerine ihraç edilmeye devam ediyor. Çin’de 2050 yılına dek nüfusun 4’te biri 65 yaşın üzerinde olacak. Yaşlılar geleneksel olarak aile içinde bakılmış olsa da demografik değişimler aile yapısını da değiştiriyor. Artan yaşam beklentisiyle tek çocuk politikasının birleşimi, evli bir çiftin dört ebeveyn ve sekiz kadar büyükanne ve büyükbabaya bakmakla yükümlü olması anlamına gelecek.

Destekli yaşam düzenlerinde de artış gözleniyor. Şangay ve Harbin kentlerinde ABD orijinli Merrill Gardens, buna bir örnek. Lead 8, bu bölgede çalışan mimarlık ve tasarım stüdyosu. Kurucularından Simon Blore, yüzde 80 ila 100 oranında yaşlı gruplarına odaklı yeni projeler üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Blore, “Amacımız tipik Çin köylerinin skalasını koruyarak kısa yürüme mesafelerinde tüm ihtiyaçlara erişimi sağlamak (Çin’deki yaşlı nüfus genellikle araba hatta bisiklet bile kullanmıyor). Sistemde ayrıca “yerel” sağlık klinikleri, temel hizmetler, açık alanlar ve boş vakit geçirmek için alanlar da mevcut ve bu planlama da daha dar ölçekteki yani konut ölçeğindeki destekli yaşam düzenlerinden farklı değil.”

Ancak Blore,  ABD tipi yaşlılar için yaşam alanlarının yaygınlaşması konusunda temkinli: “Bana kalırsa pek çok insan bildiğimiz toplumun bir parçası olarak kalmak istiyor. Dolayısıyla bu dengeyi tutturmayı başarmak da muhtemelen evrensel olarak karşılaşılacak zorluklardan biri. Yani hem yüksek düzeyde bakım hizmetinin hem de bir topluluk hissiyatının, aynı zamanda toplumun geneliyle korunan bir ilişkinin içerildiği bir modeli başarmak önemli.”

Lead 8, şu anda Malezya’da bir yaşam kompleksi üzerinde çalışıyor. Katların her birinde bitişik nizamlı ve farklı boyutlarda daireler var ve istendiğinde duvarlar kalkabiliyor. Biri küçük biri büyük farklı daire alındığında, büyük olanda ailenin kendisi, küçük olanda ise büyük ebeveynler kalabiliyor ve birlikte veya ayrı yaşama tercih edilebiliyor.

Londralı mimar Stephen Witherford da ayrışmadan ziyade entegrasyonu savunuyor. “Witherford, Watson, Mann” adlı mimarlık firması, Londra’da 75 yaş üzeri için 57 dairelik bir kompleks tasarlıyor. Proje aslında yaşlı bakım merkezi (huzurevi) modelinin 21. yüzyıla uyarlanmış hali. Witherford’un iddiası, normalde duvarlar ardında kalan huzurevi modelinin, yalnızlaştırıcılık sorununu çözerek yeniden tasarlanması. Dolayısıyla binanın kapısı doğrudan sokağa açılır biçimde tasarlanmış. İçinde ayrıca, aşçılık okulu, performans alanı ve atölye alanı da bulunacak. Burada yaşayanlar el işi fuarları, yemek satışı yapabilecek ve müsabakalar da düzenleyebilecek. Bina sakinleri dışındakilerin de bu etkinliklere katılımı açık olacak.

Witherford Watson Mann tarafından tasarlanan kompleks
Witherford Watson Mann tarafından tasarlanan kompleks

İsveç Göteborg’da yaşlılar için daireler tasarlayan ve karar verme süreçlerine burada yaşaması muhtemel yaşlıları ve bakım hizmeti uzmanlarını da dahil eden White Arkitekter’den Susanne Clase’e göre geleneksel tasarımı yeniden düşünmek çok önemli. Tasarladıkları dairelerin kişisel bakım görevlerinde bireylere yardımcı olacak olan bakım uzmanları tarafından yapılacak düzenli ziyaretlere uygun olarak tasarlandığını belirten Clase, şöyle konuşuyor: “Tasarımımızda, kamusal ve özel alanlar tersine çevrilmiş durumda. Yatak odası ve banyo dairenin giriş kısmında yer alıyor ve bu sayede bakım uzmanı buralara çabuk erişim sağlıyor. Oturma odası ve mutfak ise arka tarafta ve daire kullanıcısının özel alanı olarak tanımlanıyor.” Clase, yaşlanma olgusu düşünülerek yapılan tasarımların herkes için iyi sonuçları olacağı görüşünde.

Avrupa gelecek için hazırlanırken söz konusu gelecek Japonya’nın şimdiki zamanına tekabül ediyor. Ülke, 60 yaş üzerinde yüzde 33’lük, 65 yaş üzerinde yüzde 25’lik ve 75 yaş üzerinde yüzde 12.5’lik bir oranla dünyanın en yaşlı nüfusuna sahip. Sakinlerinin yüzde 26’sı 65 yaşın üzerinde olan Toyama kenti, “kompakt kent” prensibini benimsiyor. Kompakt kent anlayışı, yüksek yoğunluğu, toplu taşımayı, yürüme ve bisikletli ulaşımı iyileştirmeyi hedefleyen bir perspektif. Buradaki amaç, hareketlilik imkanları kısıtlı olan kentlilerin dışlanmasına neden olan çarpık kentleşme eğilimini engellemek. Mevcutta yapılaşmaya açılabilecek geniş düzlük alanların olmasına rağmen, benimsenen politika çepere doğru genişlemenin engellenmesi. Tramvay kenti dolaşırken, yapılan yatırımlar da tramvay hattı ve kent içi alan üzerine odaklanırken, kent içi alanlarda insanların bir araya gelebileceği kamusal alanlar da muhafaza ediliyor. İnsanlar, hizmet alanlarına ve toplu taşımaya çok yakın, kısıtlı meskun alanlar dahilinde yaşıyor ve bu sayede araba kullanmak zorunda kalmıyor. Japonya’daki proje yetkililerinden biri, yaşlanmanın bir sorun olarak ele alınmamasının çok önemli olduğunu belirtiyor.

Toplu taşımanın geliştirilmesi önemli bir ayakken, bazı yurttaşların erişimi yine de mümkün olmayabiliyor. Uluslararası Uzun Yaşam Merkezi tarafından İngiltere üzerine yayınlanan bir raporda, 65 yaş üzerine bedava ulaşım uygulamasının mevcudiyetine rağmen İngiltere’de bu hizmeti kullanmayanların oranının yüzde 30 olduğu tespit ediliyor. Böyle durumlarda da, sürücüsüz arabalar, evden çıkamayan yaşlıları “özgürleştiren” bir çözüm olarak sunuluyor. Google, ürettiği bu tür araçları yaşlılar için de öneren firmalardan biri. Japonya’nın kuzeyinde yer alan Suzu kentinde, yaşlıların hareketliliğini sürdürmek amacıyla sürücüsüz araçların kullanımı halen deneniyor.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından yaşlı dostu kent kabul edilen ilk İngiltere kenti olan Manchester’da, Manchester Institute for Collaborative Research on Ageing (Micra, Manchester Eşgüdümlü Yaşlılık Araştırmaları Enstitüsü), yaşlı dostu bir kenti oluşturan unsurların araştırılmasına yönelik olarak yaşlılara eğitim veriyor. Yapılan araştırmalarda, pek çok insan için ileri teknoloji aletler, gerçek insanlarla temasın yerini tutmuyor. Bu temas biçimleri arasında örneğin, toplu taşıma kullanamayan yurttaşların evlerine yapılan ziyaretler var.  Manchester Üniversitesi’nden Christopher Phillipson, Manchester’ın yaşlı dostu olmasının altında yatan en büyük etkenin kent yönetiminin bu alanda gösterdiği politik irade olduğunu ve kent yönetiminin özellikle mahalli grupları desteklediğini ve yerel liderlerle birlikte konuyla ilgili çalıştığını belirtiyor ve şöyle diyor: “En önemlisi, yalnızca yaşlılarla değil, konuyla ilgili olabilecek her kesimle eşgüdümlü çalışılması.”

Top