Yaşadığımız yeri dönüştürebilmek için mücadele alanlarına ihtiyacımız var. Sadece müdahil değil, müşterek olmaya ihtiyacımız var.
Merve TUNÇER, 01.06.2018, beyond.istanbul
İnsanlar neden emekli olduktan sonra güney sahillerine, küçük, şirin Ege kasabalarına taşınma planı yapıyorlar? Çünkü büyük şehirlerde yaşamak çok zor ve maliyetli. Peki bu taşınma planlarını kimler yapabiliyor? Tabii ki çok küçük ve imtiyazlı bir kesim. Herkesin hayalinde olan, pek azının gerçekleştirebilecek finansal sermayesi bulunan bu Ege’ye yerleşme fantezisinin sebebi, bugün hiçbirimizin kentlerde huzur içinde yaşayamıyor olması. Halihazırda ülkenin sakin kasabalarında “Buralar da çok bozdu, artık eski sakinliği yok, herkes buraya geliyor…” sızlanmaları başladığına göre ne yapmak gerekiyor? Çok basit aslında; şehirleri herkes için yaşanabilir kılmak gerekiyor. Ben de bu “herkes için yaşanabilir şehir” yaşlılar açısından nasıl bir şehir olurdu ondan bahsetmeye çalışacağım.
Yaşlanma Türkiye için yeni bir mesele. Bugün hala 65+ nüfusumuz dünya ortalamasına yakın bir yerlerde duruyor [1]. Ama sorun şu ki çok hızlı yaşlanıyoruz ve neredeyse hiçbir şeye hazırlıklı değiliz(Bunun için ASPB ve Kalkınma Bakanlığı tarafından 2007, 2014 ve 2016’da hazırlanan Yaşlanma Ulusal Eylem Planı ve Yaşlanma Özel İhtisas Komisyonu raporlarındaki hedefler ve uygulama raporları karşılaştırılabilir) [2]. Her daim ülkenin büyük bir kesimi için hot topic olan emekli maaşı zamları, şimdilerde konuşulan zorunlu bireysel emeklilik sistemi, ileride kafanı sokacak bir yerin olsun diye ev kredisine girip 10 sene borç ödemek, o bitince emeklilikte kafa dinlemek için sahil kenarında bir yazlık almaya çalışmak, yaş haddinden emeklilik vs. derken işin ekonomik boyutuyla ilgilenmekten sosyal boyutuna bakmaya pek vakit kalmıyor.
Şimdi önce biraz rakamlara bakalım:
TÜİK’in 2017 verilerine göre Türkiye nüfusunun %8.5’i 65 yaş ve üstü insanlardan oluşuyor ve projeksiyonlara göre bu rakam 2023’te (evet TÜİK 2025 yerine 2023’ü vermeyi tercih ediyor) %10.2, 2060’de %22.6 (çok yaşlı ülke kategorisi) olacak [3]. Kendi kendine alarm veren bu tabloya rağmen henüz ülke olarak bu nüfusla ne yapacağımıza, insan kaynağını nasıl yöneteceğimize ve neredeyse her beş kişiden birini oluşturacak olan bu nüfusa nasıl sağlıklı, huzurlu bir yaşam sağlayacağımıza dair bir fikrimiz yok. Elbette birçok ülkenin “henüz” pek bir fikri yok, ama özellikle gelişmiş ülkeler (bizden çok daha yaşlı ülkeler oldukları için) uzun süredir bu konuya kafa yoruyorlar.
Benim çıkış noktam, ileride benim de içinde yer alacağım bu yaşlı nüfusun nasıl bir yaşamı olacağını tahayyül etmek ve buna çözüm aramak oldu. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki yaşlanınca Ege’ye yerleşmek istemiyorum, ama şimdi olduğu gibi İstanbul’da yaşamak da istemiyorum. Ve kararım ne olursa olsun yaşadığım şehrin benim ihtiyaçlarıma ve taleplerime yönelik olarak dönüştürülebilir bir şehir olmasını istiyorum. Özünde kent hakkımı pratik edebileceğim bir katılım alanı arıyorum ve bu nedenle ilk baktığım yer de kamusal alanlar oluyor. İlk kez bu gözle sokağa çıkmaya başladığımda semtler, sokaklar, meydanlar, parklar, toplu taşıma durakları, sahil kenarları, her yer o kadar sorunlu gözüktü ki açıkçası moralim bozuldu. İstanbul’un bu konuda insanı sindiren bir tavrı var. Sonra “ne olması gerekir, yaş(lı) dostu kent nedir, ne yapılabilir?” gibi sorular üzerine düşünmeye başladım. Yazının geri kalanında da biraz bundan bahsetmeye çalışacağım.
Yaş(lı) dostu kent neye benzer?
Yaş dostu kent için ilk kapsamlı rehber Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2007’de yayımlandı ve alt başlığından da anlaşılabileceği gibi “herkes için kentler” tasarlama üzerine başı sonu belli bir içerik sağladı. Bakmak isteyenler için yazının sonuna linkini bırakacağım[4]. Özünde yaş(lı) dostu kent her yaş grubunu kapsayan bir kavram olmakla birlikte, kentlerde yaş grubu bazlı bakıldığında en az görünürlüğe sahip gruplardan biri olan yaşlılar için yaşanabilir kentin niteliklerine odaklanıyor ve katılım, erişilebilirlik, sosyal içerme ve güvenlik gibi ana temalar altında toplanıyor. Bu nedenle Türkçe’de doğrudan yaşlı dostu kent olarak kullanımına da rastlayabilirsiniz. Şimdi öncelikle yaşlıların toplumsal statüsünün kentteki görünürlüklerine etkisi konusunu bir kenara bırakarak literatürde yaşlı dostu fiziksel mekân neye benzer ondan bahsedeceğim. Yani:
Kentlerde yaşayan yaşlıları Ege fantezisinden nasıl kurtarabiliriz? Ege’ye yerleşecek imtiyazı olmayan dezavantajlı gruplara ne olacak?
Erişilebilirlik, kentte görünürlük ve aktif katılım söz konusu olduğunda önemli bir kriter. O yüzden erişimi ve fiziksel katılımı büyük oranda artıracak niteliklerden bahsediyoruz. Örneğin;
· Eğimi olmayan, engelli dostu, rahat yürünebilir kaldırımlar ve bina girişleri,
· Asansörlü binalar ve toplu taşıma durakları,
· Güvenli, konforlu ve ucuz toplu taşıma,
· Yaşlıların ve engellilerin ihtiyaçlarına göre modifiye edilmiş konutlar ve iç mekanlar,
· Uygun fiyatlı konutlar ve güvenli mahalleler,
· Kente dair karar verme süreçlerine dâhil olabilmeleri için sivil katılım imkanı sağlayan mahalli birimler (gönüllü evleri, belediye meclisleri vb),
· Yaşlıların hem kendi aralarında, hem de başka yaş gruplarından insanlarla bir araya gelebileceği kamusal alanlar (özellikle açık ve yeşil alanlar),
· Kamusal alanlara çok sayıda oturma alanları ve tuvaletler,
· Resmi kurumlarda yaşlıların ihtiyaçlarına yönelik geliştirilmiş farklı bilgilendirme kanalları,
· Her mahalleye yeterli sayıda ve ulaşımı kolay sağlık merkezi, eczane ve market/bakkal/pazar.
Peki bunlar yeterli mi?
Bütün bu fiziksel imkanlar aktif yaşlanma, bakım evinde kalma, yerinde yaşlanma gibi konularla yakından ilişkili. Çünkü aslında bu bahsettiğim fiziksel niteliklerin sağlanması bugün çok tartışmalı olan bakımevine yerleşmek versus yerinde yaşlanmak (ageing in place) mevzuuna da bir çözüm sunuyor. O anlamda fiziksel mekânın değişimi çok önemli. Ama yeterli değil.
Türkiye’deki sosyal politikalar çok uzun bir süre boyunca yaşlı bakımını ailenin omuzlarına yükledi. Ancak artan yaşlı nüfusla bunun baş edilemez bir şey olduğunu biliyoruz:
1- Ailesindeki yaşlıya bakacak olan çocuk sayısı her gün azalıyor (iki çocuk yapıyoruz şu an)[5].
2- Yaşlı bakımı çok uzun süre, büyük oranda kadınların (bakıma ihtiyaç duyan kişinin kendi kızının/gelinin veya bakıcının) omuzlarında olduğundan kadınların artan işgücüne katılımı[6] özbakımını sağlayamayan yaşlının bakımını zorlaştırıyor [7].
3- Yaşlı yoksulluğunun yüksek olduğu (%16) ve bakım evi kapasitesinin düşük kaldığı bir ülkede hiçbir teşvik ve destek mekanizması olmadan özel bakımevlerinde kalmak çok maliyetli ve sürdürülebilir değil [8].
Bu nedenle bugün birçok sosyal politika yapıcısı yerinde yaşlanma kapasitesini geliştirme üzerine odaklanıyor. Bu da bireyin imkânı olduğu sürece kendi evinde ve mahallesinde yaşamaya devam etmesi anlamına geliyor. Castle (2001), Rosswurm (1983), Wiles (2005) ve Wu ve meslektaşlarının (2015) çalışmalarından, zorunlu olarak yer değiştirme durumunda kalan yaşlıların depresyon, anksiyete gibi psikolojik sorunlar yaşamanın yanında, demans gibi bazı hastalıkların da daha hızlı ilerlediğini biliyoruz [9]. Yerinde yaşlanmanın ön koşulu ise yaşanabilir evlere ve mahallelere sahip olmak, yani yaşlı dostu kent.
Elbette tüm bu yaş(lı) dostu uygulamaların ucu sonu yine Türkiye’de yaşlıya bakışa, yaşlıların toplumsal statüsüne dayanıyor. Tüm bu uygulamalar yaşlıyı emanet gören, saygıdansa merhamet duyan, ekonomisine yük gören yaşçı (ageist) bakış devam ettiği sürece pek anlam ifade etmiyor. Son dönemde sakatlık çalışmalarında olduğu gibi yaşlılık çalışmalarında da ufaktan su üstüne çıkmaya başlayan hayır işi-temelli bakışı hak-temelli bakış açısıyladeğiştirmeye yönelik çalışmalar yürüten birçok çalışmacı var. Akademikler, sivil toplum örgütleri, bazı belediyeler ve bakanlık düzeyinde bazı hizmet sağlayıcıları bakış açısındaki bu değişimin gerekliliğinin farkında, bu anlamda gelecek için umut verici bir tablo söz konusu.
Peki, yaşlılar kentin tasarımı noktasında nerede duruyor? İşin aslı, yaşlıların bahsettiğimiz anlamda kent hakkı pratiği için özelleşmiş bir araçları yok (birkaç belediyenin atıl durumda yaşlı meclisi var). Ama bugün birçok sivil toplum örgütünde, dayanışma evlerinde, mahalle inisiyatiflerinde, gönüllü evlerinde kendilerini görmeniz mümkün. Türkiye’de 65 yaş ve üzeri nüfusun gönüllü emek bağlamında verdiği katkı yadsınamayacak derecede büyük. Ancak bu katılımın büyük bir kısmı belirli bir refah ve imtiyazı gerektiriyor. Yaşlılıkta otonom ve sağlıklı olmak, ekonomik olarak güvence altında olmak bu katılımın önemli bir boyutu; sosyo-ekonomik sınıf, cinsiyet ve sağlık durumu doğrudan katılımı etkileyen faktörler. Dolayısıyla, kentte görünürlük, karar alma mekanizmalarına katılım gibi konulardan bahsedip bunları görmezden gelmek mümkün olmuyor. Halihazırda gönüllü olarak çalışan yaşlılarsa birçok noktada önceliklendirme sorunlarına kurban gidiyor. Özellikle İstanbul gibi binbir kentsel meseleyle uğraşan bir şehirde “Mahallelerin yerinde yaşlanma kapasiteleri artırılsın” motivasyonuyla bir taban örgütlenmesi şu an için uzak görünüyor. Ama örnek vermek gerekirse İstanbul’daki kentsel dönüşümden en fazla etkilenen gruplardan birini de on yıllardır yaşadığı evinden, bildiği mahalleden, tanıdığı esnaftan kopmak zorunda bırakılmış yaşlılar oluşturuyor.
Hepimiz o Ege’deki sakin sahil kasabasına yerleşemeyeceğimize göre yaşadığımız yeri dönüştürebilmek için mücadele alanlarına ihtiyacımız var. Sadece müdahil değil, müşterek olmaya ihtiyacımız var.
Referanslar
1. Dünya Bankası’nın verdiği rakamlara göre 2016 itibariyle 65 yaş ve üstü nüfusun dünya ortalamasındaki payı %8.5. https://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.65UP.TO.ZS
2. Kalkınma Bakanlığı Raporu
ASPB Uygulama Programı Raporu
ASPB Eylem Planı
https://eyh.aile.gov.tr/data/544f6b29369dc328a057d006/yaslanma_ulusal_eylem_plani.pdf
3. Türkiye İstatistik Kurumu, İstatistiklerle Yaşlılar 2017 Haber Bülteni, 2018 http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27595
4. World Health Organization, Global Age Friendly Cities: A Guide, 2007 http://www.who.int/ageing/publications/Global_age_friendly_cities_Guide_English.pdf
5. Tüik verilerine göre Türkiye’nin 2017 yılındaki toplam doğurganlık hızı 2.07 çocuk oldu. 2016 yılında bu rakam 2.11 çocuktu. Bu durum Türkiye için nüfus yenilenme hızının (2.10) altında kaldığımızı gösteriyor. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27588
6. Türkiye’de çalışan nüfus aralığındaki kadınların 2016 yılı itibariyle işgücüne katılım oranı %28 ancak kadınların eğitim seviyesi ilerledikçe iş gücüne katılım artıyor. Türkiye’de okullaşma oranı cinsiyet eşitliği endeksi 2008’den beri kadınların lehinde: http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27594
7. Türkiye’de ailenin yaşlı bakımı konusundaki rolü ve karşılıklı sorumluluklar ağını generational contract ve sandwich generation gibi kavramlar üzerinden değerlendiren Duben’in makalesi: Duben, A. (2013) Generations of İstanbul families, the elderly, and the social economy of welfare. New Perspectives on Turkey, 48,5–54.
8. ASPB bünyesindeki huzurevlerinin kapasitesi normal bakım 9014, özel bakım 5779 olmak üzere toplam 14.793 kişi. Diğer bakanlıklarda bu sayı 570, yerel yönetimlerde 3402 kişi. Diğer huzurevleri ve kapasitelerine dair veri bakanlığın websitesinden erişime açık: https://eyh.aile.gov.tr/kuruluslarimiz/kuruluslarimiz-yasli
9. Wu, Prina, Barnes, Matthews, Brayne. (2015). Relocation at Older Age: results from the Cognitive Function and Ageing Study. Journal of Public Health
Wiles,J. (2005). Conceptualizing Place in the Care of Older People: The Contributions of Geographical Gerontology. Journal of Clinical Nursing
Rosswurm, M. (1983). Relocation and the Elderly: Nursing Implications. Journal of Gerontological Nursing
Castle, N. (2001). Relocation of the Elderly. Medical Care Research and Review
Görsel: Global Age-friendly Cities: A Guide, World Health Organization