You are here

Kentsel Sorunlara Yenilikçi 10 Çözüm

World Economic Forum / Çeviri: Muzaffer Yunus Aydın

1990’larda, dijital devrim hız kazanmaya başladığında, bazı yorumcular bu gelişmelerin şehirlerin ölümüne yol açacağını öne sürdüler. Onlara göre, insanların coğrafi konumu daha az önem kazanacaktı.

Yirmi yıl sonra, bunun tam tersi gerçekleşti: İnsanlık için şehirlerin önemi azalmak yerine daha da artarak var olan şehirler fiziksel olarak yetmemeye başladı ve bu yüzyılın başlarında, kentlerde yaşayan insanlar kırsal kesimlerde yaşayan insanların sayısını geçti. BM, 2050 yılında dünyanın kentsel nüfusunun 2002’deki dünya nüfusu büyüklüğünde olacağını tahmin ediyor. Ama yarının şehirleri nasıl olacak?

İnsanlar, sundukları ekonomik, sosyal ve yaratıcı fırsatlar nedeniyle şehirlere çekilmeye devam ediyor; Büyük şehirler kırsal alanlardan daha üretken olmasıyla beraber sermaye üzerinde daha yüksek getiri elde ediyor. McKinsey, önümüzdeki 10 yıl içerisinde oluşacak GSYH’ın %35’lik kısmının dünyanın en büyük 100 kenti tarafından sağlanacağını tahmin ediyor.

Bununla birlikte, kentleşme de büyük zorlukları beraberinde getirmektedir. Dünyanın en hızlı büyüyen şehirleri, kirlilik, tıkanıklık ve kentsel yoksulluğun yükü altında ezilerek, büyüme ve sanayileşmeye uyum sağlamada sıkıntı yaşıyor. Gelişen dünyada, kentsel yayılma, gelişmekte olan ülkelerdeki bireysel kaynak tüketim seviyelerinde aşırı bir yükselişe yol açabilir. Kentsel ortamlar, iklim değişikliği, su ve gıda güvenliği ve kaynak kıtlığı gibi küresel tehditleri artırmakta, aynı zamanda bu sorunları ele almak için bize bir çerçeve sunmaktadır.

Coğrafi genişlemeyle yaratılabilecek kapasite artırımını göz ardı ettiğimizde, kentlerin geleceği konusunda sürekli olarak geliştirebileceğimiz ve farklı koşullara uyumlu hale getirebileceğimiz yeniliklere ihtiyacımız var. Bu rapor, dünyanın çeşitli yerlerinden şehirlerin çeşitli sorunlara nasıl yenilikçi çözümler ürettiğini gösteren en iyi örneklerden 10’unu ele alıyor. Bu çözümlerin çoğu ölçeklenebilir, tekrarlanabilir ve çeşitli özel kentsel ortamlara uyarlanabilir. Bazıları sadece yeni teknolojiler sayesinde hayata geçirilebilir iken diğerleri teknolojiyi şehrin kendisi kadar eski olan fikirlerin geliştirilmesiyle uygulayabilir.

Ele alacağımız bu yeniliklerin içinde dört prensip tekrar tekrar karşımıza çıkmaktadır. Bu temel dört prensip, karmaşık kentsel sorunlara yenilikçi çözümler bulmak için temel bir çerçeve olarak görülebilir:

Kullanılmayan Kapasitenin Değerlendirilmesi: Birçok yenilik, mevcut fakat yeterince kullanılmayan kaynakları değerlendirmektedir. Örneğin AirBnb, kullanılmayan özel evlerin kiralanmasını sağlar; okullar ve eğlence tesisleri, kamu-özel alan paylaşımını mümkün kılar ve bu sayede döngüsel ekonomi yeniden kullanım, geri dönüşüm gibi konularda bize fırsatlar sunar.

Doruk Noktalarının Kısıtlanması: Elektrik ve sudan karayollarına ve toplu taşımacılığa kadar, toplam kapasitenin neredeyse %20’sinden fazlası, talebin doruk noktasına ulaşabileceği düşüncesi nedeniyle boşta durmaktadır. Bu zirveleri teknoloji destekli talep yönetimi veya yenilikçi fiyatlandırma yapılarıyla kesmek finansal ve doğal kaynaklar üzerindeki yükü önemli ölçüde sınırlandırabilir.

Küçük Ölçekli Altyapı Düşüncesi: Şehirler her zaman büyük altyapı projelerine ihtiyaç duyacaktır, ancak bazen küçük ölçekli altyapıların da (bisiklet şeritlerinden ve bisiklet paylaşımından, ağaçların iklim değişikliği üzerindeki etkisine kadar) kentsel alan üzerinde büyük bir etkisi olabilir.

İnsan Odaklı Yenilik: Bir şehri iyileştirmenin en iyi yolu vatandaşlarını harekete geçirmektir. Akıllı trafik ışıklarından çöp vergilerine, teknoloji, hizmet ve yönetimdeki yenilikler kendi içinde bir sonuç değil, aynı zamanda insan davranışlarını şekillendirmek ve şehrin sakinlerinin yaşamlarını iyileştirmek anlamına geliyor. Tüm yenilikler, evrensel tasarım ilkelerine bağlı kalarak, her yaştan ve yeteneklerden insanlar tarafından kullanılabilmeli ve vatandaşlara odaklanmalıdır.

 

1) Yeniden Programlanabilir Alan

Şehirlerdeki alan ihtiyacımız ekonomik gelişme, tüketici ihtiyaçları ve demografik değişimlerle beraber sürekli bir artış göstermektedir. Kent nüfuslarının önümüzdeki 30 sene içerisinde 4 milyardan 7 milyara yükseleceğini göz önüne aldığımızda, 2050 tarihine kadar neredeyse sahip olduğumuz kapasitenin iki katına ihtiyacımız olacak. Ancak elimizde bunu sağlayacak ne zaman ne de maddi kaynaklar bulunmakta. Bu nedenle elimizde olan kaynaklarımızı ve alt yapımızı güncel mimari yeniliklerle beraber daha kullanışlı ve çok amaçlı alanlar oluşturmak için kullanmamız, bu durumdaki en mantıklı sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şehir merkezleri 20. yüzyılın ağır ve alan işgal edici teknolojilerine uyum sağlamak konusunda zorlandılar, ancak günümüzün temiz, bilgi tabanlı ve hafif endüstri-dijital teknolojilerini çok daha kolay ve sancısız bir şekilde barındırabilirler. Dünya üzerinde birçok şehir ellerinde bulunan alanları tekrardan programlayarak çok amaçlı kullanıma açmaya başlamış ve bu şekilde ellerindeki alanı en verimli şekilde değerlendirmişlerdir: Kanada’nın Vancouver şehri kentsel ayak izini azaltmış; Glasgow genişleme politikasından uzaklaşıp yoğunlaşma politikasına geçiş yapmış; New York kademeli şekilde asfaltları açık alanlara dönüştürerek çok kullanıma uygun bir şekilde yeniden düzenlemiştir. Bunun en güzel örneği ise Melbourne’de yaşanmaktadır. Melbourne, son 30 yılda 86 hektarlık yol ve diğer verimsiz alanları yeniden kullanıma açmış ve bu alanları demiryolu istasyonları ve karayolu bazlı toplu taşıma ağları etrafında yeni orta ve yüksek yoğunluklu konut projeleri için kullanmıştır.

Melbourne’ün bu yaklaşımı 1995’te %13 olan vergileri %4 bandına çekmesini sağlamış ve güncel sınırlarında 2050 yılına kadar öngörülen 3.5 milyonluk nüfus artışına uyum sağlayabilir ise altyapı yatırımları bütçesinde 440 milyar dolarlık bir düşüş yaşayacaktır. Bununla birlikte, değerli tarihi kent merkezleri yeniden üretken alanlar haline gelebilir ve sadece “bilgi işçilerine” değil, aynı zamanda teknolojik gelişmelerin beraberinde getirdiği yeni iş kollarına olanak sağladığından, 3D yazıcıların ve dijital üretimin “dördüncü sanayi devrimi” ne de ev sahipliği yapabilir. Binaların kendileri de dijital olarak programlanabilir ve bir tiyatro, spor salonu, sosyal merkez veya gece kulübü arasında geçiş yapabilir ve kentsel ayak izimizi azaltmamıza yardım edebilirler.

İlgili Bağlantılar:

http://www.melbourne.vic.gov.au/ParksandActivities/Parks/ Pages/ErrolStreet.aspx

https://www.melbourne.vic.gov.au/AboutMelbourne/Statistics/Documents/TransformingCitiesMay2010.pdf

 

2) Su Ağı

Nüfus artışı, ekolojik tehditler ve iklim değişikliği, sınırlı tatlı su kaynaklarını verimli bir şekilde yönetmeyi ve korumayı her zamankinden daha zor hale getirmektedir. 2030’a gelindiğinde, tatlı su talebinin arzın %40’ını aşabileceği tahmin ediliyor. Günümüzde, sızıntıya bağlı ortalama su israfı %25-30 seviyesinde tahmin edilmektedir.

Akıllı su yönetim modelleri boru ağlarındaki su akışını izlemek, tüm su döngüsünü kontrol altına almak ve insani-ekolojik ihtiyaçlar için sürdürülebilir su sağlamak için sensörleri kullanmaktadır. TaKaDu gibi şirketler internet üzerinde bulut benzeri sistemler oluşturarak su ağlarını internete bağlayarak oluşabilecek sorunları daha önceden engelleyerek sızıntı oranlarını düşürmeyi amaçlıyor. Örneğin, Queensland, Avustralya’da, Unitywater bir yıl içinde doğrudan su kayıplarını bir milyar litre azaltarak 1,9 milyon dolar tasarruf etti; boru ağı sorunlarını algılamak ve çözmek için harcadığı süreyi üçte iki oranında azalttı ve kullanılabilirliği neredeyse %20 oranında artırdı.

Kanalizasyon borularındaki sensörler, MIT’de geliştirilen yeni teknikleri kullanarak, bilim insanlarının bakteri ve virüsleri analiz etmesine, sağlık politikaların daha doğru bir şekilde düzenlenmesine ve grip gibi bulaşıcı hastalıkların yayılmasını daha hızlı tespit etmesine izin verebilir. Bu tür erken uyarılar salgınları önlemeye, hayat kurtarmaya ve tıbbi maliyetleri önemli ölçüde azaltmaya yardımcı olabilir.

İlgili Bağlantılar:

www.takadu.com

http://www.ch2m.com/corporate/water/water-resources

http://underworlds.mit.edu

 

3) Sosyal Medya ve Uygulamalar Aracılığıyla Ağaç Sahiplenme

Uluslararası İklim Değişikliği Paneli, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, şehirlere meydan okuyan aşırı hava olaylarında bir artış öngörüyor. Hakim mühendislik yaklaşımı, gelecekteki fırtınaların ve deniz seviyesinin yükselmesinin etkilerini en aza indirgemek için duvarlar, perdeler ya da barajlar gibi yapılar inşa etme üzerine kuruludur. Daha az başvurulan yöntem ise daha fazla ağaç dikmek. Çalışmalar, şehrin yeşil alanını %10 oranında artırmanın, iklim değişikliğinin neden olduğu sıcaklık artışını telafi edebileceğini gösteriyor: Bitki örtüsü, kısa dalga radyasyonunu engellemeye yardımcı olurken, aynı zamanda suyu buharlaştırıyor, ortam havasını soğutuyor ve daha konforlu mikro iklimler yaratıyor.

Melbourne, 70.000’den fazla ağaçtan oluşan Kent Orman Stratejisi ile vatandaşları kent yeşillikleriyle gururlandırmaya teşvik ediyor. Bu sistemde tüm ağaçlar merkezi bir veritabanında etiketlenmekte; vatandaşlar bir ağacı sahiplenebilmekte, isim verebilmekte, büyümesini ve karbon dengelerini izleyebilmekte ve bu verileri sosyal ağları aracılığıyla paylaşabilmektedir. Bununla beraber her ağacın, vatandaşların kusurları ve hastalıkları rapor etmesine ve hatta aşk mektupları göndermesine izin veren kendi e-posta adresi bile vardır.

Ağaçlar şu anda Melbourne’ün %22’sini kaplamakta ve bu oran 2040’a kadar %40’a yükselecektir. Bunun yanında Melbourne, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için ağaçların potansiyelini ölçmek ve modellemek için araçlar geliştirerek, kentsel ormancılıkta kendini bir dünya lideri olarak konumlandırmaktadır.

İlgili Bağlantılar:

http://www.melbourne.vic.gov.au/Sustainability/UrbanForest/Pages/About.aspx

http://www.rebuildbydesign.org

 

4) Yeni Nesil Ulaşım

1920 ve 30’ların modernist yaklaşımları, dünyayı çevreleyen otobanlar arasında yayılan, uzun, araba merkezli şehirlerin gelişimini etkiledi. Bu görüşlerde yürümeye, bisiklete binmeye, toplu taşımacılığa ya da iyi planlanmış, insan odaklı, sürdürülebilir, sağlıklı, güvenli ve canlı kentler için bir mekân fikri yoktu. Şu anda ise kentler için vazgeçilmez unsurlar, çevresel olarak sürdürülebilirlik, yürünebilirlik ve yaşanabilirlik olarak görülüyor.

Yayalar ve motorsuz ulaşım için güvenliğin geliştirilmesi, toplu taşımacılığın daha fazla benimsenmesine, daha az tıkanıklığa ve kirliliğe, sağlık açısından daha iyi sonuçlara ve taşınabilirliğin daha hızlı olmasına (bisikletler, yoğun saatlerde %40 oranında daha hızlı ulaşım sağlar), daha öngörülebilir bir şekilde ve düşük maliyetle yardımcı olur. Bisiklet sürmeyi teşvik etmek için yapılan küçük yatırımlar, İngiltere’de yapılan yeni bir hükümet araştırmasına göre 35’e 1 oranında verim sağlamaktadır. Bu nispeten düşük maliyetli çözümler arasında; ayrı bisiklet şeritleri oluşturulması, bisiklet paylaşım ağları yaratılması, bisikletlerin hızına uyacak şekilde trafik ışıklarının yeniden gözden geçirilmesi ve trafiğin yavaşlatılması için yolların kenarları boyunca ağaç dikilmesi sayılabilir.

Sensörler, optikler ve gömülü işlemcilerdeki ilerlemeler ile yepyeni ulaşım çözümleri ortaya çıkabilir. Örneğin, bisiklet sürmek, MIT Senseable Şehir Laboratuvarı tarafından tasarlanan mevcut bisikletlere bir eklenti olan Kopenhag Tekerleği gibi yeniliklerle daha da popüler hale gelebilir.

 

5) Ortak Enerji Kullanımı

CO2 emisyonlarının yaklaşık beşte üçü elektrik ve endüstriyel kullanımdan kaynaklanmaktadır (IEA Statistics 2011). Nüfus artışı, ekonomik kalkınma, kentleşme ve sanayileşme gibi faktörlerden dolayı, küresel enerji tüketiminin 2010’dan 2035’e kadar neredeyse ½ oranında artacağı ve 226 milyar MWh’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir (WEO 2010; EIA 2011). Teknolojik yeniliklerin yokluğunda, enerji kullanımındaki bu artış, CO2 emisyonlarında orantılı bir artışa yol açacaktır.

Geleneksel enerji santrallerinde elektrik üretimi israf edilen ısı üretir. “Kojenerasyon” mekanik sistemler, aşırı ısıyı kullanarak enerji verimliliğini önemli ölçüde artırır. Spesifik olarak, “trijenerasyon” sistemleri, ısıyı, binaları ısıtmak ya da soğurmak için AbsorptionRefrigerator teknolojisini kullanır. Trijenerasyon, İskandinavya, güney Avrupa, Güney Kore ve Japonya pazarlarına girmeye ve kullanılmaya başlanmıştır.

4. Jenerasyon sistemler, CO2’nin ısı üretiminden sonra yeniden kullanılmasını sağlayarak bir adım daha ileri gider. CO2, endüstriyel süreçlerde, bahçecilikte veya karbonatlı alkolsüz içecekler gibi gıda endüstrisinde kullanılabilir. 4. Jenerasyon sistemler, operasyonel esneklik, düşük işletme maliyeti ve düşük veya sıfır karbon emisyonu üretimi gibi yararları beraberinde getirir. Bu sistemlerde ana zorluk ilk yatırımdır.

İlgili Bağlantılar:

http://www.digital21.gov.hk

http://www.cisco.com/c/en/us/products/index.html

http://www.cityofsydney.nsw.gov.au/__data/assets/pdf_ file/0007/193057/Trigeneration-Master-Plan-Kinesis.pdf

6) Paylaşımlı Şehirler

İlk Sanayi Devrimi’nden bu yana, tüketim modelleri doğrusal olmaya meyilliydi. Almak, yapmak, tüketmek ve atmak olarak özetleyebileceğimiz ekonomik model, malzemelerin ve enerjinin yoğun bir şekilde kullanılmasına yol açıyor. Daha döngüsel bir ekonomiye geçiş, kaynak kullanımını ve emisyonları azaltmaya yardımcı olacaktır.Bununla birlikte, tüketim kültürünün değişimiyle beraber ürünlerin ve hizmetlerin paylaşılarak ya da devredilerek kullanılmasıyla açıklanabilecek paylaşım ekonomisi bu konu hakkında bize bir yol göstermektedir.

Airbnb gibi web siteleri, kullanılmayan alanın kiraya verilmesini kolaylaştırıyor ve boşa harcanan kapasiteyi azaltıyor. Aynı şekilde, pek çok insan, dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde mevcut olan web destekli araç paylaşım kulüpleri yoluyla araba kiralayarak otoparklarda duran arabaları değerlendirmekte, hatta araba sahipliğini tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Streetbank gibi web siteleri, şehir sakinlerinin diğer ürünleri paylaşmalarını veya artık kullanılmadıklarında bunların değerlendirilmesini amaçlamaktadır.

Fiziksel, sosyal ve rekreasyonel altyapının sağlanmasında paylaşım ilkesini genişletmek için teknolojinin bize büyük bir yardımı dokunmaktadır. Paylaşımlı yerleşim, altyapı ihtiyacını azaltır ve daha az kaynak kullanımı ve daha düşük maliyetle daha fazla alan elde edilmesini sağlar. Örneğin, spor salonuna sahip bir okul tatil olduğu süre boyunca, spor salonunun ve diğer tesislerin paylaşılmasını ve daha yoğun bir şekilde kullanılmasını sağlayabilir; çocuk sağlığı hizmetlerinin okullarla kümelenmesi ile daha iyi sağlık ve eğitim sonuçlarına ulaşılabilir; bir devlet kurumu tarafından kullanılmayan alanlar başka bir girişimci ya da yerel yönetimler tarafından daha etkin bir şekilde kullanılabilir.

İlgili Bağlantılar:

www.airbnb.com

www.streetbank.com

www.zipcar.com

7) Talebe Dayalı Ulaşım

Araç trafiği tıkanıklığı ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan hava kirliliği büyük maddi ve insani maliyete yol açıyor. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nin 83 büyük kentsel bölgesinde, tıkanıklık tarafından boşa harcanan zaman ve yakıt 60 milyar doları bulmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, dünya genelinde yılda bir milyondan fazla ölümün, büyük ölçüde taşıt trafiğinin neden olduğu hava kirliliğine atfedilebileceğini tahmin etmektedir.

Dijital bilgi ve iletişim teknolojileri araç trafiğini daha verimli bir şekilde yönetmeye yardımcı olabilir. Gerçek zamanlı bilgi, kentsel mobilite altyapısının benzeri görülmemiş bir şekilde izlenmesini sağlar ve dinamik optimizasyon algoritmaları ile kullanılmayan araç kapasitesinin kullanılması için yeni bir potansiyel yaratır. Bunlardan bir tanesi, Kaliforniya’daki Irvine Üniversitesi’ndeki araştırmacıların, araçları gerçek zamanlı olarak yönlendirmek ve hızlı değişen ortamlarda yolcu alma ve teslim etme talebini karşılamak için geliştirdikleri “toplu taşıma aracı yönlendirme” algoritmasıdır.

Akıllı telefonların gittikçe yaygınlaşması ve artan kapasiteleriyle beraber gerçek zamanlı uygulamaların yürütülmesi, araçların veya minivanların paylaşımına dayalı yeni, daha akıllı ulaşım sistemleri tasarlanmasını mümkün kılacak. Talebe dayalı bireysel ulaşım sistemleri veya taksiler toplu ulaşım hizmetlerinin yerini alabilir. Otonom sürüş özelliğine sahip araçlar kentsel yaşam üzerinde dramatik bir etki yaratmayı vaat ederek, özel ve kamusal ulaşım biçimleri arasındaki ayrımı bulanıklaştırmaktadır. “Sizin” arabanız sabah sizi işinize götürebilir ve daha sonra otoparka beklemek yerine ailenizden bir başkasının, mahallenizden ya da sosyal medyadan bulduğunuz birinin ihtiyacını giderebilir.

İlgili  Bağlantılar:

http://hubcab.org

http://www.uctc.net/papers/748.pdf

 

8) Akıllı Diziliş: Kentsel Algılama Platformu Olarak Akıllı Sokak Direkleri

Standart sokak lambaları belediyeler için bakımı ve işletilmesi bağlamında pahalıdır ve bazı durumlarda zehirli gazlar içerir. Önümüzdeki birkaç yıl boyunca, dünya çapında 4 milyar ışık, sıradan sokak lambalarından daha uzun süre dayanan, daha az enerji tüketen ve daha az yan ürün içeren LED’lere dönüştürülecektir.

Yeni nesil LED sokak ışıkları, hava, kirlilik, sismik aktivite, trafik ve insanların hareketi, gürültü ve hava kirliliği hakkında veri toplayan bir dizi algılama teknolojisini kullanmaktadır. Bu akıllı sokak direklerini bir ağa bağlayarak, bir şehirde gerçekte neler olup bittiğini anlamak ve kamu güvenliği ya da ücretsiz park yerleri gibi alanlarda yenilikçi çözümler sunmak mümkündür.

LED teknolojisine geçiş, şehirlere sokak lambalarını enerji ve para tüketen “ölü varlık”tan, gelir üreten bir “canlı varlık” haline dönüştürme fırsatı veriyor. Bu noktada karşılaştığımız sorun, gelişen teknoloji ile birlikte bu tarz yeniliklerin devletler tarafından vatandaşlarına uyguladığı kontrol ve takip mekanizmalarına dönüşebileceğine dair toplumda oluşan kaygılardır. Bu yüzden teknolojinin nasıl ve hangi ölçüde şeffaf olarak kullanılacağı halkın bu konuya nasıl yaklaşacağında belirleyici olacaktır.

 

9) Kentsel Tarım

BM, dünya nüfusunun 2050 yılına kadar 9 milyara ulaşacağını tahmin ediyor, bu 2 milyarın büyük çoğunluğu şehirlerde yaşayacak ve mevcut sistemin savurganlığı göz önüne alındığında tüm bu yeni şehir sakinlerini beslemek, küresel gıda sisteminin yeniden gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Ellen McArthur Vakfı, Avrupa’da yetişen ve çabuk bozulabilen sebzelerin %45’inin masaya ulaşmadan önce boşa harcadığını, bunun çoğunun uzun ve verimsiz tedarik zincirlerinden kaynaklandığını tespit etmiştir.

Sistemde bulunan atık oranını azaltmanın basit bir yolu, çiftliğin yerini değiştirmektir. Binaların çatıları ve hatta duvarlar, tüketicinin kapısında ürünü yetiştirmek için topraksız hidroponik sistemler kullanılabilir. Hidroponik sistemler besinleri geleneksel yöntemlere göre 10 kata kadar daha az su kullanarak besler. Günümüzde yüksek verimliliğe sahip olan ve bitki büyümesi için spesifik dalga boyları yayan LED ışıklarındaki ilerlemeler, kentsel çiftliklerin kapalı alanlara da kurulabileceği anlamına geliyor. Aero Çiftlikleri gibi sistemler, geleneksel çiftliklerdekinden metrekare başına 100 kata kadar daha fazla oranda sebze üreterek hem şehir nüfuslarını besler hem de bir anlamda doğayı şehrin içine taşır.

Freight Çiftlik gibi şirketler, akıllı telefonunuzdan kontrol edilen, tamamen çalışan bir kentsel çiftliği işletirler. Bunlar, otoparklar gibi boş olan yerlere yerleştirilebilir ve şehir gıda üretimine ciddi derecede bir yardımda bulunabilir. SkyGreens gibi şirketler tarafından kullanılan Aquaponic sistemler balık çiftliklerinin atık ürünlerini bitkileri döllemek için kullanmakta ve atıkları marul haline getirmekedir. Londra’nın özgün tasarımında, kentsel tarım için bir alan muhafaza edilmiştir. Bu “yeşil kuşak”, gelişmekte olan metropol için gıda güvenliğini sağlarken, doğayı korumanın bir yolu olarak görülür. Kentsel tarımın yeni dalgası, doğayı şehir merkezine getirirken, nüfusu besleyen yeni bir dikey yeşil kuşak olarak da görülebilir.

 

10) Medellin Ziyareti : Sosyal Entegrasyonun Altyapısı

1992 yılında, Kolombiya’da bulunan Medellin, dünyanın en tehlikeli şehirlerinden biri olarak kabul ediliyordu. Ancak günümüzde, SergioFajardo’nun (2003-2007) belediye başkanlığında başlatılan ilerici mimari ve kentsel müdahalelerin bir merkezi olarak görülmektedir. Kentsel gelişim projeleri genellikle fiziksel problemlere çözümler üretmeyi hedeflerken, Medellin farklı bir strateji seçmiş ve bu sayede mimarlık ve şehirciliği sosyal bütünleşme araçları olarak kullanmıştır.

España Kütüphane Parkı ve toplu taşıma aracı olarak üretilen teleferik gibi projeler, kentin görece yoksul olan bölgelerini ticaret merkezlerine bağlayarak sosyo ekonomik değişimin önünü açmış ve bir sembol haline gelmiştir. Sonuç olarak, Medellin son 10 yılda, sadece mekânsal dinamikleriyle değil, aynı zamanda kültürü kalkınma için önemli bir araç olarak gören halkın zihniyet ve algısında da değişmiştir. Şehirciliğe bu özel yaklaşım, şimdi Medellín’i şehir planlama ve yönetiminde örnek bir model olarak görmeye başlayan uzmanların dikkatini çekmektedir.

Mimari ve şehirciliğin sosyal gelişim için bir araç olarak kullanılması, fiziksel, fonksiyonel ve davranışsal değişimlere şaşırtıcı sonuçlar getirebilir. Özellikle, zengin ve yoksul kesimler arasındaki engelleri yıkmak için yeni bağlantıların oluşturulması, şehirlerdeki şiddeti ortadan kaldırmak için bir araç olarak çalışabilir.

İlgili Bağlantı:

http://www.one.org/international/blog/why-residents-ofkibera-slum-are-rejecting-new-housing-plans

Kaynak: World Economic Forum

Top