Küresel bir analize göre, birçok mahsulün yüzde 10 kadarı kentsel tarımla üretilebilir. Bununla birlikte, kentsel tarımın birçok olumlu getirisi de var.
Amy Crawford, 15.02.2018/ Çeviri: Ezgi Atar
Gotham Greens markasının kutulanmış marulları, 2009’dan beri New York ve Upper Midwest’in yüksek gelir gruplarına hitap eden marketlerin raflarında “Windy City Cruch” (Rüzgarlı Şehrin Çıtırtısı), “Queens Crisps” (Kraliçelerin Gevreği), “Blooming Brooklyn Iceberg” (Filizlenen Brooklyn Buzdağı) isimleriyle yerini alıyor. Görünen o ki şirket, salata sattığı kadar hikaye de satıyor.
New York ve Chicago’daki binaların çatılarında, hidroponik seralarda yetiştirilen yeşillikler, hasat edildikten sonra saatler için yakınlardaki mağazalara ve restoranlara gönderiliyor. Böylece daha taze ürünler, bozulmadan tüketicilerle buluşuyor. Üstelik kırsalda yapılan benzer bir operasyona kıyasla, taşımacılık kaynaklı salınım daha az. Aynı zamanda müşteri, yerel gıda ağına katılmaktan memnuniyet duyuyor.
Gotham Greens’in kurucu ortağı ve CEO’su Viraj Puri, “Şirket olarak, kentlerde yaşayan insanların tükettikleri gıdayla bağ kurmasını istiyor, onlara oturdukları yerden birkaç kilometre uzakta yetiştirilmiş ürünler sunuyoruz,” diyor.
Gotham Greens firmasının ilgi çekici öyküsü ve sekiz haneli yıllık geliri kentsel tarım için sağlıklı bir gelecek izlenimi uyandırıyor. Ancak ürünleri, kıtalar arasında taşımaktansa tüketicilere olabildiğince yakın yerde yetiştirmek kulağa ne kadar mantıklı gelse de, kentsel tarımın çevreye yararlı olduğunu kanıtlamak zor.
Carnegie Mellon Üniversitesi’nden araştırmacıların 2008’de yürüttüğü, çok sayıda atıf alan bir çalışmaya göre, üreticiden mağazaya taşıma kısmı, gıdanın yol açtığı toplam sera gazı salınımının yalnızca %4’ünün kaynağı. Bununla birlikte, bazı kentsel tarım yöntemleri, özellikle de yapay aydınlatma ve iklim kontrolüne dayanan kapalı alandaki dikey tarımın kırsal tarıma kıyasla daha fazla enerji harcadığı ortaya kondu.
Gotham Greens firmasının kullandığı gibi bir hidroforik sistem suyun geri dönüşümünü sağlayabilir, ancak Detroit’teki boş arsalara dağılmış, dış mekân çiftliklerinde genellikle sulama gerekiyor ve birçok belediyenin su sistemi, bu talebi karşılamakta zorlanabiliyor. Birçok kentsel çiftlik mali açıdan sıkıntı çekmekte; 2016 yılında ABD’li kentsel tarımla uğraşanlara ilişkin bir ankette, çiftçilerin sadece üçte biri geçimini tarladan sağladığını belirtti.
Yerel yönetimler ve devletler kentsel tarımla ilgili kısıtlamaları hafifletmeye ve hatta mali desteklerle insanları kentsel tarıma teşvik etmeye başlamış olsalar da, yiyeceklerin kentlerde yetiştirilmesinin kentleri daha yeşil hale getirip getirmediği sorusu hala cevaplanmamış olarak duruyor. Üretilen gıda miktarı, çekilen çilelere değecek mi? Dünya çapında kentsel tarımın potansiyeline dair yakın zaman önce yapılan ve Earth’s Future dergisinde yayınlanan bir analiz, bu sorunun yanıtlanması için katkı sağladı. Haberler, kent çiftliklerinin lehine gibi duruyor.
Arizona State Üniversitesi’nde coğrafi bilimler ve şehir planlama profesörü, aynı zamanda Google, Arizona State, Tsinghua, California, Berkeley, Hawaii Üniversiteleri’ndeki diğer araştırmacılarla birlikte yürütülen çalışmanın ortak yazarı olan Matei Georgescu, “Kentsel tarım, dünyadaki gıda üretiminin belirli bir yüzdesini karşılayabilir. Ancak kentsel tarımın, tüm bunlardan ve toplumsal açıdan etkisinden de öte getirileri bulunuyor,” diyor.
Google Earth Engine yazılımıyla birlikte nüfus, meteoroloji ve diğer türlerde veri kümelerini kullanan araştırmacılar, kentsel tarımın, dünyadaki şehirlerde tümüyle uygulandığı takdirde yılda 180 milyon metrik ton gıda üretimi sağlayacağını belirledi. Bunun da tüm dünyadaki bakliyat, kök ve yumrulu bitki ile sebze üretiminin %10’una denk gelebileceğini saptadılar.
Bu rakamlar son derece büyük. Araştırmacılar, sürdürülebilirlik açısından potansiyel bir güç olarak kentsel tarımı daha fazla ciddiye almaları için diğer bilim insanlarına, şehir planlamacılarına ve yerel liderlere ilham verdiklerini umuyor.
Çalışma aynı zamanda, kentsel ısı-ada etkisinin azaltılması, yağmur suyu akışının önlenmesi, azot fiksasyonu, haşere kontrolü ve enerji tasarrufu da dahil olmak üzere kentsel tarımla ilişkili “ekosistem hizmetlerini” konu alıyor. Bu ek faydalar bir araya getirildiğinde, kentsel tarımın dünya çapındaki yıllık değeri 160 milyar doları bulabiliyor. Onlarca yıldır var olan ekosistem hizmetleri kavramı, bugünlerde daha çok rağbet görüyor. Bunun nedeni, ekonomi açısından, sağlıklı ekosistemlerin insanlara sağladığı getirileri ölçmenin bir yolu olarak görülmesi. Georgescu ve çalışma arkadaşları, daha önce denenmemiş biçimde, kentsel tarımın yaygın bir şekilde benimsenmesiyle sağlanabilecek ekosistem hizmetlerini araştırmaya karar verdi.
Ekip, uydu görüntüleri ile işe başladı ve görüntülerdeki hangi piksellerin yeşil alanı ve kentsel altyapıyı yansıttığını belirlemek için ise mevcut analizleri kullandı. Şehirlerdeki mevcut bitki örtüsünün yanı sıra (uydu görüntüsünde park ile çiftliği ayırt etmek zor olabilir), uygun çatılar, boş araziler ve dikey çiftlikler için potansiyel konumlar incelendi. Ekip bunun sonucunda, dünya ve ülke genelinde mevcut olan “doğal sermaye”nin, yani toprak ve bitkilerin faydalarını analiz etmek için bir sistem hazırladı.
Araştırmacılar, şehirlerimizdeki ağaçlar ve parkların getirdiği avantajların yanı sıra, eksiksiz bir kentsel tarım uygulamasının dünya genelinde yıllık 15 milyar kilowatt saatlik enerji tasarrufu sağlanabileceğini öngörüyor. Bu rakam, ABD’deki güneş panellerinin ürettiği gücün neredeyse yarısı. Aynı zamanda 170.000 ton azot ayrılabilir. 57 milyar metre küpe kadar sel suyu akışının engellenmesiyle, nehirler ve derelerin kirlenmesine yol açan büyük etmenlerden birinden kurtulmak da mümkün.
Georgescu, “Bu algoritmayı ve modelleri geliştirip hesaplamalar yapana kadar ne sonuç elde edebileceğimiz hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Böyle bir çalışma daha önce yapılmamıştı. Mihenk taşı değerindeki bu çalışmayla, diğer araştırmacılara ne tür verileri inceleyecekleri konusunda fikir vermeyi umuyoruz,” diyor.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde Kamu Politikası profesörü olan Robert Costanza, International Society for Ecological Economics’in kurucularından biri. Sürdürülebilir şehircilik ve insanlar ile çevre arasındaki iktisadi ilişki üzerine araştırmalar yapan Costanza, kendisinin yer almadığı bu çalışmanın “büyük bir ilerleme” olduğunu söyledi.
Costanza, yazdığı bir e-postada “Bu, dünya çapında kentsel tarımın potansiyeli konusunda verilen ilk tahmini rakam. Kentsel tarımla, dünyayı besleyecek kadar gıda üretmek hiçbir zaman mümkün olmayabilir. Ancak önemli olan, şehirlerdeki doğal sermayenin çok büyük oranda geliştirilebilmesidir” diyor.
Costanza, araştırmacıların büyük veriden yararlanma yaklaşımının, şehir planlamacılığında standart haline gelmesini, böylece kentsel altyapıyla yeşil alan (çiftlikler, ormanlar, parklar veya sulak alanlar) arasındaki ideal dengenin bulunmasını umduğunu söylüyor Araştırmacıların da isteğinin bu yönde olduğunu vurgulayan Costanza, araştırmacıların kendi verilerinin özellikle yerel düzeyde diğer bilim insanları ve şehir plancıları tarafından kullanılabilmesine izin veren kuralları yayınladıklarını da belirtiyor.
Georgescu “Söz gelimi Romanya’daki biri, elindeki değerleri girerek yerel tahminlere ulaşabilir. Araştırmayı yapan kişi, kentsel tarıma uygun belirli alanlarla şehri geliştirmek veya genişletmek istiyorsa artık ek olarak bu ortak getirileri hesaba katabilir.”
Kentsel çevre ile çevre politikalarının iktisadi yönü üzerine araştırmalar yapan, Chicago Üniversitesi Küresel Çevre Programı direktörü Sabina Shaikh, bu çalışmaların çok değerli olabileceğini söylüyor.
Shaikh, “Ekosistem hizmetleri tamamen alana bağlıdır. Ancak bu araştırma sayesinde, özellikle de park, gıda üretimi veya çeşitli unsurların birleşimi üzerine politikalar üretenler, daha iyi karşılaştırmalar yapabilir. Bu, mutlaka ‘Bir tarım alanı bir parktan daha değerlidir, çünkü gıda üretiminin ek yararı söz konusudur’ anlamına gelmez. Ancak politikacılara düşünmeleri için başka bir araç sunacaktır.”
Kaynak: CityLab