You are here
Home > Blog

Frédéric Gros üzerine bir kent-mekân okuması

Dr. Engin Bozkurt / Şehir Plancı

Frédéric Gros’un Yürümenin Felsefesi adlı eseri çağdaş kentsel hayatın dinamiklerine karşı yöneltilmiş incelikli bir eleştiridir. Gros’un yürümeye dair felsefi sorgulaması, kent yaşamını şekillendiren normatif pratikleri görünür kılar. Özellikle kent sosyologları ve kentsel tasarımcılar için bu kitap, mekân, hareket ve özne ilişkisini yeniden düşünmeye davet eder. Yürümek burada basit bir beden eylemi olmanın ötesinde bir mekân deneyimi, zaman algısı ve özgürlük biçimidir.

Gros, kitabın girişinde yürümeyi “spor” olmaktan ayırarak başlar. Spor, teknik, performans ve rekabetle örülüdür; zamanla ve sonuçla ölçülür. Oysa yürümek, bu hesapçı mantığı reddeder. “Bir ayağı diğerinin önüne atmak çocuk işidir” derken, Gros aslında modern kentli yaşamın hız, verim ve skor takıntısına karşı bir yavaşlık estetiği önerir. Bu ayrım, sosyolojik olduğu kadar mekânsal bir çağrıdır da. Yani kent, hareketi hızla sınırlayan değil, dolaşmayı, sapmayı, düşünmeyi mümkün kılan bir zemin haline gelmelidir. Bu bağlamda kitap, Georges Perec’in ya da Michel de Certeau’nun “mekânda yürümek” ve “göçebe pratiği” kavramlarıyla kesişir.

Toplumsal mekânı odağına alan şehircilik yaklaşımları açısından, yürüyüş eylemi bireyin sistemden geçici kopuşu anlamına gelir. Gros’a göre de yürüyen kişi, kapitalist şehir hayatının “alışveriş zincirinden”, “enformasyon ağından” ve “rol kalıplarından” sıyrılır. Bu kopuş, kentteki tahakküm ilişkilerinin -özellikle zamansal ve mekânsal denetimin- askıya alınması anlamına gelir. Ancak bu özgürleşme, aynı zamanda mekan tasarımı açısından bir sorudur: Mevcut kentsel altyapılar, bu kopuşa alan tanıyacak esnekliğe sahip midir? Parklar, boşluklar, meydanlar, kaldırımlar… Gros’un yürüyüşe yüklediği anlam, bu alanların kıymetini artırır. Kamusal mekân yalnızca bir geçiş alanı değil, bir “düşünme alanı” haline gelir.

Kitapta sıkça vurgulanan “dışarısı”, kentsel tasarımın en tartışmalı temalarından biridir. Gros’a göre modern kentlerde “dışarısı”, ev ile işyeri arasındaki geçici bir koridordur. İnsanlar, bir “içeriden” diğerine hızla hareket ederken, dışarının kendine ait bir değeri yoktur. Ancak yürümek bu algıyı altüst eder. Yürüyen, dışarısını mesken edinir. Bu, kentsel tasarımcılar için yeni bir sorumluluk alanı doğurur: Kent mekânı artık, “ikamet edilen dışarısı” olarak da düşünülmelidir. Kentin geçirgenliği, sokakların sürekliliği, kaldırım genişlikleri, görsel açıklıklar, bina hacimleri ve dokunsal detaylar bu “yürüyen beden” için yeniden tasarlanmalıdır.

Yavaşlık, Gros’un düşüncesinin merkezindedir ve bu, hem sosyolojik hem de tasarımsal açıdan altı çizilmesi gereken bir ilkedir. Hız, modern kentlerin örgütleyici ilkesi haline gelmiştir, oysa yürümek, zamanla başka bir ilişki kurar. Yavaş yürüyen, zamanın içinde durur, zamanı uzatır, zamanı hisseder: “Kendine güvenin ve cesaretin sahici göstergesi yavaşlıktır,” der Mateo’nun dağa tırmanırkenki gözlemiyle. Bu gözlem, Henri Lefebvre’in “ritim analizleri” ile birlikte okunabilir. Yani kentin tasarımında zamansal ritimlerin hissedilmesi gerekir. Bir kaldırımda kaç saniye durulabilir? Bir meydan, kaç tür zamansal deneyime olanak tanır? Yürüyüşe olanak tanımayan kent, sadece erişilemeyen değil, aynı zamanda hissedilemeyen bir kenttir.

Kitapta en çarpıcı bölümlerden biri “Kentli Düşgezgini” başlığı altında, modern bireyin “benlikten kaçma” arzusu ile yürüyüşü nasıl birleştirdiğidir. Gros burada yürüyüşü, kimlikten vazgeçmenin yolu olarak sunar: “Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız”. Bu sosyolojik çözümleme, kent tasarımında “anonimleşme” olanaklarının da altını çizer. Kent, bireyin kimliğini sürekli sergilemek zorunda kaldığı bir vitrin mi, yoksa kimlikten sıyrılıp sessizce dolaşabileceği bir alan mı? Parklar, boş arsalar, duvarsız geçitler ve görünmeyen köşeler… Bunlar Gros’un felsefi yürüyüşçüsü için hayati alanlardır.

Nietzsche, Rousseau ve Thoreau gibi düşünürlerin yürüyüş deneyimlerine de yer veren kitap, “fikirlerin yalnızca yürürken geldiği” anlayışını pekiştirir. Nietzsche’nin “kasların katılmadığı hiçbir düşünceye güvenmeyin” cümlesi, bedensel hareket ile zihinsel üretim arasındaki organik ilişkiyi vurgular. Bu, psiko-coğrafya ile ilgilenen tasarımcılar için yönlendirici bir ilkedir. Zihni provoke eden yollar, eğimler, mekânsal sürprizler yaratmak, fonksiyonel olmanın yanında yaratıcı kentler tasarlamak anlamına gelir.

Sonuç olarak Yürümenin Felsefesi, kent sosyolojisi ve şehirciliği aynı düzlemde buluşturabilecek metinlerden biridir. Yürümek burada hem bir özgürlük hem bir farkındalık hem de bir tasarım problemidir. Gros’un metni, bizlere kentleri sadece “işlevsellik” açısından değil, aynı zamanda “yaşanabilirlik, hissettirilebilirlik ve düşünce üretilebilirlik” açısından da yeniden tasarlamamız gerektiğini fısıldar. Kentin hızını kırmak, yürüyene kulak vermek, adımın temposunu kentin ritmine katmak… Belki de çağdaş kentlerin en felsefi ihtiyacı budur.

Yazar: Frédéric Gros
Türkçesi: Albina Ulutaşlı
Sayfa Sayısı: 192 s.
Kitap Boyutları: 13,5 cm x 19,5 cm
ISBN No: 978-605-5029-64-7
Yayınevi: Kolektif Kitap

Top