You are here

Yerelde Sosyal Politikalar Konferansı Yapıldı

Gazete Kadıköy, Erhan Demirtaş – Fırat Fıstık

Kadıköy Belediyesi’nin Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlediği “Uluslararası Sosyal Politikalar Konferansı sona erdi.  Konferansta Türkiye ve Avrupa ülkelerindeki sosyal politikalara bakış açısı ve uygulamalar ele alındı. Yerli ve yabancı konukların katıldığı konferansa CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu ve CHP Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin de katıldı.

[Konferans sunumları haberin sonundadır.]

“Ekonomik Krizle Birlikte Sosyal Haklar Kısıtlanıyor”

Konferansın açılış konuşmasını yapan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Kadıköy Belediyesi’nin sosyal politika uygulamalarına değinerek “Merkezi yönetimin eksik bıraktığı, ekonomik krizle beraber kısıtlanan sosyal haklarla karşı karşıyayız. Çocuklar, kadınlar, gençler, LBGTİ bireyler, engelliler, tüm dezavantajlı grupların, herkesin hayatının bir ferdi olmak zorundayız. Bütün bunları daha kolay, daha rahat ve daha sağlıklı bir bütçeyle nasıl yapabiliriz bunları konuşmalıyız. Herkesin düşüncelerini alırsak daha sağlıklı projeler üretebiliriz. İyi şeyler yapıldığı zaman, insanlar için iyi tasarımlar yapılabilir. İyiye doğru yürürsek bu ülkenin geleceği de iyi olur.” dedi.

“Sosyal Devlet Değil Sosyal Yardım Devleti”

Nuhoğlu’nun konuşmasının ardından konferansın birinci oturumuna geçildi. Prof. Dr. Ebru Voyvoda’nın moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda Prof. Dr. Meryem Koray, Dr. Denizcan Kutlu ve Almanya’dan Prof. Dr. Markus Promberger konuşmacı olarak yer aldılar.

Sosyal devlet ile  yerel yönetimler arasındaki ilişkiyi masaya yatıran Prof. Dr. Meryem Koray, hem Türkiye’deki hem de Avrupa ülkelerindeki sosyal politikalara değindi. Türkiye’de sosyal devlet olgusunun 1960’tan sonra tartışmaya açıldığını söyleyen Koray “Türkiye’de geleneksel ve liberal modelin bir araya gelerek meydana getirdiği bir sosyal yardım anlayışı hakim. Aslında Türkiye’de sosyal devlet yok diyebiliriz. Niyet olarak var ama kurumsal olarak yok. 1980 sonrası özel okullarla, özel hastanelerle eğitim, sağlık gibi birçok konuda piyasalaşma sürecine girildi. Türkiye’de tümüyle kamu hizmeti içeren bir eğitim yok. Öte yandan tümüyle özelleşmiş bir sağlık hizmeti de yok.” dedi.

Türkiye’deki vergi sisteminin de adaletsiz olduğunu söyleyen Koray konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kazanandan değil tüketenden vergi alınıyor. Türkiye bir sosyal yardım devletine dönüştü. Bu da devlete bağımlı bireylerin oluşmasına neden oluyor. Bir ülkede işsizlik kabul edilmişse bu sosyal devletin gerilediği anlamına gelir. İşsizlik varsa  adaletsizlik, yoksulluk ve eşitsizlik de var demektir. Bireyi güçsüzleştiren, bireyi bağımlı kılan bir anlayışın güçlenmesi yerine istihdamı arttırmak gerekir. Önemli olan böyle bir toplum yaratabilmektir.”

“Düşük Ücret Katlanılır Hale Geliyor”

Koray’dan sonra söz alan Dr. Denizcan Kutlu ise Türkiye’de sosyal yardımların hane halkları üzerindeki etkilerini tartıştı. Türkiye’de 2010 yılından itibaren yardım alan hane sayısında artış yaşandığını söyleyen Kutlu, “Yardım alanların içinde ücretli çalışanlar, kendi hesabına çalışanlar ve işsizler de yer alıyor. Ama bu sistem düşük ücreti katlanabilir kılıyor ve düşük ücretle işçi çalıştıran iş yerlerinin çoğalmasına neden oluyor. Yoksulluğu ortadan kaldırmayı ama yoksulları bir çemberin içinde tutuyor.”

Sosyal yardımların seçim süreçlerinde de etkili olduğunu ifade eden Kutlu, “İnsanlarda şöyle bir kaygı var: ‘Ya bu yardımlar kesilirse’ bu nedenden dolayı seçmenler kendilerine sosyal yardım sağlayan partileri destekliyorlar.”dedi.

“Toplumu Daha Dirençli Kılmanın Yollarını Bulmalıyız”

Birinci oturumun son konuşmacısı Friedrich Alexander Nürnberg Erlangen Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Markus Promberger ise  Almanya’daki sosyal devlet politikaları hakkında bilgi verdi. Almanya’da 13 milyon yoksul insanın yaşadığını söyleyen Promberger, “Ortak iyiliği geliştirmek için sosyal devletin katkısı küçümsenemez. Sosyal ilişkiler sadece sosyalleşmek olarak değil de birbirlerine destek olmak açısından da önemli. Bunun da ekonomik sonuçları var. Bilgi, beceriler, dayanışma toplumun daha dirençli olabilmesi için önemli noktalar. Kalabalık kentlerde ucuz ulaşım imkanları lazım. Gıda ve giyim bankaları kurulmalı.” şeklinde konuştu. Kadıköy Belediyesi’nin birimlerinde yaptığı geziden etkilendiğini belirten Promberger, buradakine benzer sosyalleşme alanlarının her yerde olması gerektiğinin de altını çizdi.

Prof. Dr. Markus Promberger

 

Liberal Politikaların Etkisi

Doç. Dr. Galip Yalman’ın yönettiği ikinci oturumda  İngiltere Hertfordshire Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hülya Dağdeviren İngiltere’deki sosyal devlet uygulamalarını anlatırken, Milano Bicocca Üniversitesi öğretim üyesi Doç.Dr. David Benassi de Milano’daki yerel yönetim politikaları hakkında bir sunum gerçekleştirdi.

İngiltere’deki yerel yönetimlerin eğitim, sağlık, barınma alanlarından sorumlu olduğunu söyleyen Dağdeviren, “Yerel yönetimler öğretmenleri istihdam ediyor. Aynı zamanda sosyal bakım sunmak zorundalar. Çocukların gelişimi ve eğitimi de yerel yönetimlerin sorumluluğunda. 1980’li yıllara kadar yerel yönetimler sosyal konutlar inşa ediyordu. Ancak şimdi bu pek mümkün değil.” diye konuştu.

İngiltere’deki yerel yönetimlerin bütçesinin çoğunu merkezi hükümetten alınan fonlardan karşıladığını belirten Dağdeviren konuşmasına şöyle devam etti: “ Bütçe farklı amaçlarla kullanılamıyor. Yoksul belediyeler daha fazla ödenek alıyor. 2008 sonrası çıkan krizin ardından yerel yönetimler kemer sıkma politikalarını uygulamaya başladı. 2010 ve 2016 yılları arasında yerel yönetimlerin bütçesinde yüzde 50 oranında kesinti yapıldı. Konut, sosyal ve kültürel hizmetler kesintiye uğradı.”

İtalya ve Türkiye Benzerliği

Doç.Dr. David Benassi de Türkiye’deki sosyal yardım politikalarının Türkiye’deki uygulamalara çok benzediğini ifade ederek,  “İtalya’da 1890 yılında ilk sosyal yardım politikası oluşturuldu ve bir yasa çıkarıldı. Ama bu yasa 110 yıl sonra tam 2000 yılında yeniden düzenlendi. İtalya’da 8 bin belediye var ve 1950’li yılların başında yerel yönetimler bütün kamu hizmetlerini ücretsiz sağlıyordu. Ama 90’lı yılların başında uygulanmaya başlanan neo-liberal politikalar sosyal yardımları olumsuz etkiledi.” dedi.

Konferansın ilk gününün sonunda Dr. Yılmaz Argüden ve Dr. Erkin Erimez ise Kadıköy Belediyesi’nin 2017 Entegre Raporunu sundu.

Avrupa Ülkeleri Karşılaştırıldı

Konferansın ikinci gününde ise ilk sunumu Prof. Dr. Yuri Kazepov gerçekleştirdi. Viyana Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Kazepov, Avrupa’da sosyal politikalardaki yeniliklerden bahsederken ülkeleri karşılaştırdı: “Finlandiya gibi kuzey ülkelerinde devlet nelerin yenilikçi olduğunu anlayabiliyor ve politikalar üretebiliyor. Almanya, Avusturya, Fransa’da da benzer yaklaşımlar var ama süreç biraz daha yavaş işliyor. İtalya ve Güney Avrupa’da çok sınırlı bir kapasite var. Yenilikler yerellerde kalıyor. Kuzeyde devlet çok önemli rol oynuyor, yerel girişimleri destekliyor. Almanya, Avusturya ve Fransa’da sosyal yenilikler müzakereye tabi tutuluyor ancak sivil toplum kuruluşları çok fazla finansmana sahipler.”

Kadıköy’ün yenilikçi projeleri hayata geçirme konusunda ilerleme katetmiş olduğunu gözlemlediğini söyleyen Kazepov, bunun ileride büyük avantaj yaratabileceğini belirtti.  Ayrıca, sosyal yenilikleri sadece yerel boyutlarıyla düşünmenin durumu basitleştireceğini belirterek şöyle devam etti: “Bu süreçlerin daha karmaşık olduğunu anlamak lazım. Birçok değişken var. Birbiriyle ilişki içerisinde karmaşık bir yapıdan bahsediyoruz. Fonlama ve finansman var, yönetim var, regülasyon var, uygulamalar var ama bir yandan da yerel, bölgesel, ulusal ve ulusüstü durum var. Devlet, piyasa, toplum, aile vs. hepsi ilişki içinde. Yenilikçi girişimler bir truva atı olarak karşımıza çıkabilir. Sivil toplumu dahil edebilirsiniz ancak sosyal sorumluluğu devletten alıp tamamen topluma atamazsınız.”

Sosyal Yenilikte Portekiz Örneği

Portekiz’den konferansa katılan Doç. Dr. Luis Capucha ise Kazepov’un ardından ikinci sunumu gerçekleştirdi. Portekiz’in yapısal sorunlarının başında okullaşma ve eğitim seviyesinin düşük olduğunu vurgulayan Capucha, “10.5 milyonluk nüfusun içinde 3.5 milyon ortaokuldan daha düşük eğitime sahip, 2.5 milyonluk kısım da sekizinci, dokuzuncu sınıftan sonra okumayı bırakmış. Geri kalan okur yazarlığa sahip değil. Gençler arasında da okur-yazar oranı düşük. Düşük eğitim seviyesi ekonomiyi, politikayı etkiliyor. Okullaşma oranının düşüklüğü ise düşük verimliliğe sebep oluyor. İşsizlik, eşitsizlik ve yoksulluk Portekiz’de yaşanan sorunların başında geliyor. AB ile yakınlaştığımız dönemde iyileşme katettik. 60 yıllık diktatörlüğün sonunda kalkınma harekatı başlattık ve 1974’ten sonra bunlar başladı.” diye konuştu.

1974’te yüzde 40 oranında yoksulluğun olduğunu söyleyen Capucha şu an bu oranın yüzde 17’lere düştüğünü belirtti ve ekledi: “Mesela yetişkinlere yönelik eğitim politikaları büyük öneme taşıyor. Yerel projelerden edinilen deneyimler önemli. Bu dönemde projeleri üniversitelerin desteğiyle geliştirdik, kurumlarda temel eğitimler verdik. Bütün bunlar öncelikli olarak yerelde geliştirildi, sonrasında ulusal politikalara aktarıldı. 450 yeni fırsat merkezi açtık, insanlar buralara giderek kurslara katıldı eğitimler alındı, modeller geliştirildi.

“Gelir Dağılımında En Kötü Ülkelerden Biriyiz”

Capucha’nın sunumunun ardından ikinci oturuma geçildi ve bu oturumda konferansa moderatörlük yapan Prof. Dr. Tarık Şengül, Prof. Dr. Ebru Voyvoda, Doç. Dr. Galip Yalman ve Doç. Dr. Didem Danış katıldı. İlk konuşmayı Prof. Dr. Ebru Voyvoda yaptı ve “Türkiye’de emek üretkenliği artarken, ücretler azalıyor. Ücret artışlarının tolere edilmesinin altında haftalık çalışma saatleri yatıyor. En önemli göstergelerinden biri gelir dağılımı. Dünyada Latin Amerika ülkeleriyle birlikte gelir dağılımı en kötü ülkeler arasındayız. Sosyal yardımlar gelir dağılımındaki bozukluğu düzeltmiyor” dedi.

Voyvoda’nın ardından söz alan ise Doç. Dr. Galip Yalman, “Ortamaya hem mekansal hem zamansal olarak bakmalıyız. Kentsel gelişme ile sosyal politika arasındaki ilişki de önemli. Kentsel dönüşümün önemli kaynak yaratma mekanizması olup olamayacağı, kimlerin yararlanıp yararlanamayacağı gibi bir soru önümüzde duruyor. Yereldekileri yeniliklerin ne ölçüde ülke çapında model oluşturduğu da çok önemli.” diye konuştu.

“Belediyelerin İmkanları Zayıf”

Yerel boyutun önem kazandığını belirten Doç. Dr. Didem Danış ise “Son 20-30 yılda yerele yönelim var. Bugün belediyeler, sorunları yerinde tespit edebiliyorlar ama çözüm noktasında fırsat ve imkanların o kadar geniş olmadığını görüyoruz. Yani yerindelik prensibiyle sorunları çözmeye çalıştığımızda birkaç risk ortaya çıkıyor; kaynak sorunu, koordinasyon ve çatışmayı yönetmek.” dedi.

İkinci oturumdaki son konuşmayı gerçekleştiren Prof. Dr. Tarık Şengül de “İstanbul hakkındaki kararlar giderek İstanbul dışından, en yukarıdan alınıyor. Ancak ‘küçük insanların’ bir başka İstanbul’u var ve o hala belediyelerle eşleşiyor. Orada hala seçimi koruyoruz. Büyük İstanbul yönetimi, istediğimiz gibi olmazsa görevden alırız, soruşturma açarız, kayyum atarız diyor. Ancak büyük ölçekliler yüzde 1’i, 5’i temsil ederken biz yüzde 95’i temsil ediyoruz. Sosyal politika da çok kritik müdahale aracı. Oradan başlamak çok önemli. Alternatifsizlik, başka dünyayı düşünememe durumu tüm coğrafyayı sarmışken, yereldeki hikayeler büyük dünyanın parçası haline gelebilir. Beklentilere kulak verecek yerel yönetim uygulamalarının çok büyük açılımlar sağlayacağını, dünyanın başka coğrafyalarında karşılık bulabileceğini kendimden çok emin bir şekilde söylüyorum.” ifadelerini kullandı.

Kadıköy, Dünyadaki Sorunları Konuşan İlçe Oldu

Konferansın kapanışında konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, “Üniversitelere ihtiyacımız var, akademisyenlere ihtiyacımız var, bürokratlara ihtiyacımız var uygulasınlar diye, siyasetçilere ihtiyacımız var sağlıklı biçimde halkın ihtiyaçlarının ne olduğunu tespit etsinler, halkla kurumlar arasındaki ilişkileri oluştursunlar diye. Kadıköy Akademi’yi bu mantık içerisinde kurduk. Halkın ihtiyaçlarını doğru kavrayabilmek için amacımız siyasetçilerin, akademisyenlerin, bürokratların bir arada olduğu masalar oluşturmak; her kimliğin güçlü bir şekilde o masaya oturmasını sağlamak. Yani bugün televizyonlarda görüyorsunuz, 5-10 kişi hem gazeteci hem doktor hem hakim hem yargıç… Biz bu tip kimlikler istemiyoruz. Akademisyense akademisyen, bürokratsa bürokrat ama gerçekten kendi kimliğinin değerleriyle konuşan insanlar istiyoruz. Bu anlamda Kadıköy Akademi olarak ülke içinde 4 tane, 1 tanesi de uluslararası olmak üzere 5 konferans yaptık. Uluslararası konferans Tarık Hoca sayesinde oldu, biz önümüzdeki dönemde planlıyorduk. Onun atak davranması ve akademideki arkadaşların da cesur davranmasıyla ortaya çıktı. Ben önümüzdeki dönem çevre festivali, kitap fuarı, plak günleri dahil olmak üzere tüm etkinliklerin, ilişkilerin uluslararası olmasını düşünüyordum, hayal ediyordum. Artık Kadıköy’ün de dünyadaki yönetim, sosyal sorunların konuşulduğu ilçe olmasını hayal ediyordum. Bunun için önce tüm akademisyenlere ve konuklara teşekkür ediyorum.” dedi.

Konferansta Yapılan Sunumlar:

(İndirmek istediğiniz sunumun üzerine tıklayınız. Lütfen sunumları kaynak göstermeden kullanmayınız)

Prof. Dr. Ebru Voyvoda

Prof. Dr. Hülya Dağdeviren

Prof. Dr. Markus Promberger

Prof. Dr. Meryem Koray

Prof. Yuri Kazepov

Doç. Dr. David Benassi

Doç. Dr. Luis Capucha

Dr. Denizcan Kutlu

Dr. Erkin Erimez

Dr. Yılmaz Argüden

 

Top